Annemle 2015-2016 yılı sömestr tatilinde ailecek gittiğimiz umre seyahatinden döndüğümüzde annem hemen Rize’ye memlekete gitti. Bir ay sonra ağabeyimle beraber gezmeye bana geldiler. Gepberaber geziye çıktığımızda annem bana öksürdüğümde kan geldiğini söyledi. İlk aklıma küçükken izlediğim yeşil çam filmlerinde ki kötü hastalığa yakalanan oyuncunun halleri geldi. Annem memlekete döneceğinden Ankara’da herhangi bir hastaneye götüremedim. Annem de Rize’de daha hızlı bir şekilde hastanede teşhis konur nasıl olsa memlekete gidiyorum diyerekten beni teselli ederek memleketin yolunu tuttular. Ağabeyim tanıdıkları araya koyarak iyi bir göğüs hastalıkları uzmanından randevu aldı. Bu arada akciğer filmi kan tahlili derken şüphelenen doktor PET filmi çekti. Aslında PET filminde herşey ortadaydı ama biz raporları yorumlayacak bir kapasitede olmadığımızdan veya pek konduramadığımızdan acabayı hiç üzerimizden atamadık.

Doktor kanser teşhisi koydu ama kanserin hangi cins bir kanser olduğunu öğrenebilmek için bronkoskopi yöntemiyle annemi lokal anestezi ile burundan girilen bir aparatla akciğerden doku almak suretiyle kanserin cinsini öğrenmeye çalıştı. Lakin kanser denen hastalığın tam olarak teşhisi konması öyle birkaç günde olacak bir iş değilmiş. Onuda yaşayarak öğrendik.

Annemden alınan dokular biyopsi için labaratuara gönderildi. İşte bizim kabir azabımız bu süreçte başladı. Zira labaratuardan sonuçların çıkması üç hafta aldı. Daha sonra neden bu kadar uzun sürğünü anladık ama biz bunun Rize’de yeterli birikimde doktor olmadığını düşünerek kendi kendimizi doldurduk. Üç haftanın sonunda biyopsi raporunda kanser hücresi tespit edildiğini görülüyor ama cinsi tespit edilememiş. Doktorun bu konuda fikri şöyle oldu.

-Ya kanserli hücreden yeterlice doku alımadım, yada labaratuvar birşey bulamadı.

Bunun üzerine ağabeyim annemi Ankara’da bir hastaneye götüreceğimizi belirttiğinde Rize’deki doktor iyi yaparsınız dedi ve bronkoskopi’den alınan örnekleride size vereyim ki Ankara’da yeniden tahlil yaptırırsınız. Hem boşuna bir daha bronkoskopiye hastayı sokmazsınız dedi. Annemi ilk uçakla Ankara’ya getirdik. LAkin evveliyatında benim Ankara’da akciğer kanseri için doktor arayışlarım başlamıştı.

PET sonuçları çıktığında özel bir hastanenin onkoloji bölüm başkanına PET sonuçlarını göndermiş ve bir fikir istemiştim. Oda bana sadece PET sonuçlarına bakarak hastanın kanser olduğu teşhisi konamayacağı, mutlaka biyopsi sonucunun gerektiği söylendiği için zaten Rize’de bir ay zaman harcamıştık. Biyopsi sonucuda çıktığından aklımda iki hastane vardı. Öncelikli tercihim Hacettepe Onkoloji Hastanesi’ydi. Lakin ne kadar araştırdıysam Hacettepenin ne kadar zor bir hastane olduğunu görüyordum. Bu benim acayip tedirdgin ediyordu. İş arkadaşım Hacettepe Hastanesinde farklı bir hastalığından dolayı tedavi gördüğünü biliyordum. Ondan rica ettim ve onun hocasından bir Akciğer Kanseri uzmanı bir hoca tavsiye etmesini istedim. Arkadaşın doktoruda sağolsun Hacettepe Üniversitesi Prevantif Onkoloji bölümüden meşhur bir hoca tavsiye etti. Hoca’nın adını vermeyeceğim zira hocayla iyi ve kötü birçok anım var. Onları bu blogda kaleme alacağım için insanları karalamak istemiyorum. Lakin yinede hocanın kim olduğunu merak edenlere şunu söyleyebilirim. Burada hoca ile yaşadığım kötü anıları okuduktan sonra, prevantif onkoloji bölümüne gidip 12-18 saatleri hoca varsa kim olduğunu direk anlayabilirsiniz!

Hacettepe’den hocayı bulduk bulmasına ama hocadan tam 26 gün sonraya randevu alabildik. İşin kötüsü “bunu sonradan öğrendim” hocanın özel muayenehanesi varmış ama sonrasında kapanmış. Dolayısıyla annemin direk teşhisinin konması gerekiyordu. Hacettepe’den almış olduğum randevu cepte ama elimi hızlı tutup tam anlamıyla annemin ne kanseri olduğunu bulmamız gerekiyordu. Bu bağlamda yine tanıdıkları devreye sokup Ankara Sanatoryum Göğüs hastalıkları hastanesinden Göğüs hastalıkları uzman bayandan randevu aldım. Annem geldikten 2 gün sonra Sanatoryum’a büyük ümitlerle gittik. Tam rapor PET ve görüntüleri bir dosya halinde doktor hanıma verdim. Annemin Rize’den geldiğini söyleyince hemen yatırabileceğini söyledi. Ama benim Ankara’da ikamet ettiğimi söylediğimde annemi yatırmaktan vazgeçti.

Sanatoryum’da da Akciğer filmi, kan tahlilleri gibi birsürü tahlil yaptık. Sonraki günlerde olay yine biyopside düğümlendi. Doktora Rize’den getirdiğimiz doku örneklerini gösterdim. Rize’deki labaratuar sonuç bulamamıştır. Biz buluruz dedi ama yinede bir şüphem var dedi. Belki bronkoskopiyi yapan doktor yanlış dokuları almış olabilir. İsterseniz Rize’den gelen doku örneklerinin sonucunu bekleyelim. Biyopsi sonucu bir haftayı bulur. Yada biz yeniden bir bronkoskopi yapalım iki dokunun sonucu ayrı ayrı bakılsın diye bir öneride bulundu. Bu kararı tek başıma veremezdim ama içimden zaman kaybetmeme adına yeniden bir bronkoskopi yapmak geçiyordu. Lakin bu eziyeti annem çekeceği için kararı anneme bıraktım. Oda kabul etti ama şuanki aklım olsaydı anneme o eziyeti bir daha yaşatmazdım. Zira fuzuli yere ikinci kez bronkoskopi yapıldı. Ve onca acıyı anneme yeniden yaşattığım için halen vicdan azabı çekerim.

Doktor bize bronkoskopi ile alınan dokuların sonucu 5 ila 7 günde çıkar dediği halde 10 günde sonuç çıktı ama sonucu doktor okuyunca duraksadı. Birşey söyleyemez duruma geldi. Sonuç çıktı dedi ama kanserli dokunun cinsini labaratuarda tespit edemediler dedi. Ama yinede kanser olduğu kesindi. Bu bağlamda doktor hemen akciğer kanseri için ilaç tedavisi yani kemoterapiye başlanması gerektiğini söyledi. Bizi kemoterapi için farklı bir bölüme yönlendirdi. Sanatoryum 2. katında bir bölüme gittik. Burada başkan adı altında title’ı olan bir doktorla konuştuğumuzda, hayatımın en kötü gününü yaşattı. Bize özetle şunu söyledi.

Şuan akciğer ve böbreğinde kanser yayılmış. Sonuçta hasta bu hastalıktan ölecek. Sonuç değişmez lakin ne kadar yaşar onu sadece allah bilir.
Böyle odunca konuşan yaşını başını almış tecrubeli bir doktoru görünce insan gerçekten çok üzülüyor. Doktorun aklı başında olmayan bir hasta yakınına böyle konuşursa, muhtemelen haber bültenlerinde doktora şiddet uygulandı şeklinde yayımlanacağını düşünüyorum. O gün o başkana çok kızmıştım. Cuma günüydü hiç unutmuyorum. Doktorun odasından çıktıktan sonra şans eseri başka bir doktor geldi. Kağıtları ona onaylatarak kemoterapi sürecine girmemiz gerekiyordu. Doktor bize şöyle dedi. Bronkoskopiyi ben yaptım ve görüyorumda iki biyopsiden de sonuç çıkmadı. Siz labaratuardan biyopsi örneklerini alıp Gazi Üniversitesi’nde de bir tahlil yaptırın. Onun sonucu çıkmadan da bana sorarsanız kemoterapi yaptırmayın.

Bizde labaratuardan örnekleri alıp Gazi Üniversitesine mesai bitimine 10 dk kala yetiştirdik. Sonuçlar bir hafta sonra çıktığını öğrenip Gazi’den örnekleri alıp okuduğumda şok oldum. Raporda sanki annemin Akciğer Kanseri olmadığını yazıyordu. Ama tam emin değildim. Hemen sonuçları alıp Sanatoryum’da sadece bir adet olan onkoloji doktoruna gittik.

Aslında annemin akciğer kanseri olmadığından çok şüpheleniyordum. Çünkü internette okuduğum tüm içeriklerde akciğer kanserinin böbreğe genelde metastaz yapmadığını, böbrek kanserinin akciğer kanserine metastaz yaptığını görüyordum. Gerçi bu olayı yukarıda bahsettiğim odasında Başkan yazan doktora sormuştum: Akciğer kanseri değilde böbrek kanseri olsa hangisi daha iyi diye? Oda cevaben hiçbir farkı yok demişti ama pek kaile almamıştım.

Gazi Üniversitesi’nden sonucu ağabeyimle beraber alıp koşup Sanatoryum’da ki tek onkoloji doktoruna götürdük. Sanatoryum gibi alanında uzmanlaşmış bir hastanede bir adet onkoloji doktorunun olması da ne kötü birşey. Ama duyduğumda çokda şaşırmamıştım. Zira Rize’de onkoloji hastanesi vardı ama onkolog yoktu. Sonra iki tane onkoloji uzmanı atandığınıda duydum. İnsafsızca eleştirmeyeyim. Zaten sonra araştırdığımda Türkiye’de onkolog açığı olduğunu öğrendim.

Onkoloji uzmanı bayana gittiğimizde bize şunu söyledi. Direkten döndünüz! Neden diye sorduk? Çünkü akciğer kanseri için alınan kemoterapi hiçbir şekilde böbrek kanserine etki etmez. Bu durumda siz farklı bir hastaneye gitmeniz lazım dedi. Şans o ya, yukarıda bahsettiğim Hacettepe Onkoloji’de ki hocanın randevusü sonuçları aldığımız güne tekabul ediyordu. Sanatoryum’daki onkoloji uzmanına Hacettepe’deki doktoru ve özel bir hastaneden görüştüğümüz hocanın isimlerini söyledik. Oda şunu söyledi: Hacettepe’deki doktoru tanıyorum tam aradığınız kişi. Zira o hem akciğer hemde böbrek kanserlerine bakıyor. Böylece bizim Hacettepe Onkoloji Hastanesiyle olan bir yılımız başlamış oldu.