Kategoriler
Alt Slide

Böbrek Tümörü Amliyatı Sonrası Hain 15 Temmuz Darbe Girişiminde Yaşadıklarımız

Annem ameliyat olalı 15 gün geçmiş, hergün hastaneye pansuman için gidiyorduk. Annemin hastalığı dolayısıyla koşturmaca içerisinde olduğum için çok yoruluyordum. Zira annem geceleri de kustuğu için, anneme yardımcı olmak adına kalktığımdan uykusuzluk çekiyordum. Eve geldiğimde genelde 21-22 saatleri arasında yatardım. Cuma günü de aynı şekilde 15 Temmuz 2016 cuma günüde aynı şekilde sızmış bir şekilde yatmıştım. Derinden birr telefon sesiyle uyandım ama telefonu hiç açmak istemiyordum. Telefonun ısrarlı çalmasından dolayı telefonu elime aldım. İşyerinden Onur arıyordu. Hayırdır bir problem mi var diye düşünüp telefonu açtım. Onur telefonda bana darbe olduğunu söyleyince kalbim küt küt atmaya başladı. Uyanıp mantıklı bir şekilde düşünmeye başlayınca olayın vahametini sezip telefonu kapattım. Direk salona geçip televizyonu açtık. Gerçekten de darbe oluyordu. İnanamadım. Yaşım icabı daha önce hiç darbe görmemiştim. Sanki rüyadaydım.

Annem de uyumadığından ne oluyor diyerekten salona geldi. Darbe olduğunu söyleyince alık alık televizyonu izliyordum. Kafam çok karışıktı. Cumhurbaşkanı televizyonda sokağa çıkın diye beyanat verdiğinde dışarı çıkmak istedim ama çıkamadım. Nasıl çıkabilirdim ki? Annemi düşündüm. Sorun değil dışarı çıkmakta. Tamam başıma bir şey gelirse geride bir eş iki çocuk ve kanser hastalığıyla boğuşan bir anne bırakacaktım. Eşim ve çocuklarım bir şekilde hayatlarını devam ettirebilirlerdi “ben ve kardeşimde 3 ve 5 yaşlarında babamızı kaybetmiştik” lakin annem ne olacaktı?

Derin düşüncelere dalıp alık alık televizyona baktım. Bu devasa imtihandan kaldımmı geçtim mi diye düşünerek evde kalmayı seçtim. İnşallah rabbim bu konuda beni imtihana çekmez. Zira benim için büyük bir açmazdı. Zira dışarı çıkmak bir seçenek, evde kalmak bir seçenek. Ertesi gün annemi hastaneye pansumana götürmem gerekiyor. Ama dışarıda bir darbe kalkışması var. Meclise atılan bombalardan dolayı evin sarsıldığını gördüğümüzde içimden geçen derin endişeler! Madem dışarı çıkmıyorum bari dışarıda olanlara dua edeyim diyerekten, namaz kılıp dua ettim. Başka yapacak bir çare oanki psikolojime göre yoktu.

Sabaha kadar gözümü kırpmadım. Zaten sabah olunca darbe teşebbüsü çok şükür gerçekleşmedi. Lakin benim sorunum burada bitmiyordu. Şimdi annemi hastaneye pansumana nasıl götürecektim. Aradım sordum o gün hastaneye gidiş yollarının kapalı olduğunu öğrenince cumartesi günü pansumana gitmedik. Pazar günü kaldığımız yerden devam ederek pansuman yaptırmaya devam ettik.

Kategoriler
Alt Slide

Böbrek tümörü ameliyatı ve sonrasında yaşadıklarımız.

Böbrek tümörü ameliyatı için Perşembe gününe “30/06/2016” tarih aldıktan sonra, ameliyat için anestesi, kalp ve şeker bölümlerinden randevu alıp gerekli tetkikleri yapmıştım. Ama önümüzde ki Ramazan Bayramı tatilini düşünüp acaba bir aksilik çıkarmı diye düşünüyordum. Allaha şükür bir aksilik olmamıştı ve çarşamba günü annemi Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastane’sine yatırdık.

Daha önce hiç ameliyat olan bir hastanın yanında bulunmadığımızdan dolayı bu olay bizim için ilk ve meşakkatli bir işlemdi. Onun için sağolsun annemin hastalığı zarfında bizden hiç desteğini esirgemeyen dayım ve yengem İstanbul’dan gelip ameliyat öncesi ve sonrasında yanımızda kalarak bize destek oldular. Bu durumu hayatımda hiç unutamam. Zira bu tür zor durumlarda akrabaların yanımızda durması bize büyük moral desteği verdi.Ameliyat esnasında doktor bizi çağırıp bilgi verdi. Ameliyat açık bir ameliyat olduğunu, böbrek ve sinirlere sarılmış olan tümörü temizlediğini, tomografide görünmeyen ama hastayı açtığımızda gördüğümüz tümörün bağırsağada sarıldığını ve temizlendiğini söyledi. Zor ama hasta için güzel bir ameliyat olduğunu söyleyince çok sevinmiştik.

Annem ameliyattan çıktığında çok sancısı vardı. Normal şartlarda kapalı bir ameliyatta hastayı 3 gün yatırırlarken, annemi 8 gün hastanede yatırdılar. Tam 45 dikiş atıldığından annemin ayaklanıp yürümesi baya bir vakit aldı. Annemin öksürüğü çok azalmamıştı lakin balgam kokusu kaybolmuş gibiydi. Muhtemelen damar yolundan verilen antibiyotikler oral yoldan alınan antibiyotiklerden daha etkili olmuş diye düşünüyorum. Ama hastaneden çıktıktan sonra yine eski haline gelmişti.

Annem ameliyat sonrasında o dayanılmaz ağrıları Allah’a şükür gitmişti. Lakin ameliyattan kalma 45 dikişi vardı. Karnını boydan boya kestikleri için yürürken zorlanıyordu. Normal bir ameliyattan çıkan hasta iki günde bir pansumana gider gidermiş ama annemde çok problem çıktığı için hergün pansumana gidiyorduk. Tam bu esnada malum ülkenin gündemine giren hain 15 Temmuz darbe girişiminde neler yaşadığımızıda bir başka makalemde açıklayacağım.

Annem’i pansumana götürürken yolda okadar dikkatli arabayı sürüyordum ki, bir çukura gireceğim, annemin canı acıyacak diye ödüm kopuyordu. Malum Ankara asfaltları patates tarlası gibidir. Bir çukurdan kaçayım derken mutlaka sonradan gördüğünüz başka bir çukura girersiniz. O durumda annem acıyla feryat ettiği için son derece dikkatli bir şekilde hastaneye gidip geliyorduk. Her gün hastaneye gidip gelmemiz işyeri için problem teşkil etmesin diye genelde akşamları yani iş çıkışı hastaneye gidiyorduk. Annemin ameliyat dikişleri takriben bir ay sonra alındı. Sonrasında bizi en çok etkileyen balgam ve kusma işine yoğunlaştık.

Ameliyattan sonra çıkartılan parçalar patoloji için labaratuara gönderildi. Almış olduğum ön bilgiye göre takriben bir hafta içerisinde sonuçlar çıkacaktı. Lakin 10 gün geçmesine rağmen herhangi bir sonuç çıkmıyordu. Gergin ve endişeli bir bekleyişle günler geçmek bilmiyordu. Doktorun sekreterini aradığımda her zaman telefonu açmadıkları içi mecburen hergün sonuçların çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için Hacettep Hastane’sine gidiyordum.Aradan 2 hafta geçtikten sonra hastaneye gittiğimde, sekretere sonuçların çıkıp çıkmadığını sorduğumda o endişeli cevabı aldım. Evet çıktı! Sonuçları yazıcıdan çıkardıktan sonra hemen elime alıp okumaya başladım. Ama okuduğumdan tek anladığım şuydu: Kanser hücresi var ama literatürde karşılığı yok. Bizdeki şansda böyle birşey. Literatürde olmayan bir kanser türü. Hemen doktorun odasına girdim. Doktor tanımıştı beni. Sonuçları doktora verdim okuduğunda oda birşey anlamadı. Telefonla labaratuarı aradı. Patolojiyi yapanla yaptığı görüşmede sonuç şuydu: Literatürde geçen tüm boyamaları yaptım iki kere üst üste. Yinede bir sonuç çıkmadı.

Bunun üzerine doktor şunu söyledi. Ben bu durumdan birşey anlamadım. Bundan sonra annenizin onkoloğuyla görüşeceksiniz. Bu sözü duyar duymaz soluğu onkolojide aldım. Aldım ama öyle hocayla her istediğinde görüşemezsin. Sıra alman lazım. Askari 3 saat beklemen lazım vs. Bu süreçleri atlattıktan sonra doktora patoloji sonucunu verdim. Doktor okuduğunda şunu söyledi. Tamam, az rastlanan bir tümör cinsi. Sorun değil, tedaviye başlayacağız.

Kategoriler
Alt Slide

Ailecek Umreye Gidişimiz

Hep hayalimi süsleyen ama birtürlü gitmek nasip olmayan kutsal topraklara ilk annemle beraber 2014 yılında gitmiştik. Çok etkilendiğim bu yolculuktan sonra yine umreye gitmek için planlar kurmaya başlamıştım. 2015 yılında umreye gideceğimi eşime söylediğimde; kendisininde gelmek istediğini söyledi. Elbette eşimide götürmek istiyordum lakin 3 ve 7 yaşlarında iki çocuğumuz vardı. Çocuklarla umreye gitmek biraz sıkıntılı olabilirdi. Çocuklarıyla birlikte umreye giden ailelerde değişik fikirleri inceleyip ailecek umreye gitmeye karar verdik. Bu fikrimizi oan Rize’de olan anneme açtım. Seni de umreye götüreceğim dediğimde annem çok sevinmişti. Annem ibadetle meşguliyeti çok olan mümine bir kadındı. Anneme Rize’de pasaportunu çıkartıp hemen Ankara’ya gelmesini söyledim.

Umreye gitmeye karar vermiştim ama maddi olarak bu seyahati ailecek idame ettirecek durumum o an itibariyle yoktu. Bir taraftan para biriktiriyor, diğer taraftan da sömestr tatiline denk gelecek umre turlarının doluluğunu takip ediyordum. İlk aşamada %2’lerde olan doluluk orani bir haftada %75’lere dayandığında beni bir telaş almıştı. En sonunda alacaklarımı tedarik edip, umre parasını denkleştirdiğimde hemen diyanetin sömestr umre turuna kayıt yaptırdım. Sonrasında annem Rize’den geldi ve umre için alışverişe gittik. Büyük oğlum umreye gideceği için çok heyecanlıydı. Büyük oğlumada ihram aldığımda çok sevinmişti. Bana söz vermişti; hep beraber umre yapacaktık. Lakin beni küçük oğlum endişelendiriyordu. Zira hem çocuk küçük, hem çok yaramaz hemde meşakkatli bir ibadete giden eşim ve büyük oğlum vazifelerini bilmiyorlardı. İlk gidişleri olduğundan danışmanlık yapmam gerektiği için biraz endişeleniyordum.

Sonunda zaman gelip çattı ve Esenboğa havaalanından Cidde’ye, oradan da Mekke-i Mükerreme’ye vardık. Otele yerleştikten sonra kafilede bizden sorumlu hocamıza durumumu anlatarak grupdan ayrılmak zorunda olduğumuzu söyleyerek ihramlı bir şekilde Mescidi Haram’a yol aldık. Kabeye vardığımızda gece saat birdi. Dışarıda zemzem tower’in önünde yer alan saat kulesini gösterip, herhangi bir sebepten dolayı kaybolduğumuzda buluşma noktamız bu olacaktır diye sözleştikten sonra mescidi haramın içerisine girdik. Çocuklarla beraber nasıl tavaf edeceğiz diye konuşurken annemin burnu kanamaya başladı. Kanamasını durdurup yeniden abdest alabileceği bir yer ararken gözüme bir abdesthane belirdi. Orayı anneme gösterip, burada beklediğimizi sen abdestini alıp gel dedik. Annem kanamasını durdurup abdest almak için gitti ama daha dönmedi. İki saat boyunca bulunduğumuz yer ile saat kulesine gidip geldim ama annemi bulamadım.

Gecenin üçü olmuştu ve oğlumla ben ihramlı, birde küçük çocuk ne yapacağımızı şaşırmış bir şekilde bekliyorduk. Şöyle bir karar aldım. Annemle iki sene önce umreye gelmiştik ve daha önce kaldığımız otelin karşısında ki otelde kalıyorduk. Dolayısıyla buralara yabancı biri değildi. Biz kendi vazifelerimizi yerine getirip ihramdan çıkalım. Annem nasıl olsa bir yerden çıkar veya otele gelir diye düşündük. Küküç oğlum annesinin kucağında uyumuş, büyüğüylede annemi arıyorduk. Büyük oğlumla biz tavafı bitirip hanımın yanına gelmek için sözleşip tavaf yapmaya başladık. Ama hem tavaf yapıyor hemde annemi nasıl bulacağım diye kara kara düşünüyordum. Tavafı oğlumla beraber bitirdikten sonra hanımın yanına geldik. Annem yine yoktu. Küçük oğlum uyuduğu için, sayımızıda yapıp gelelim diye sözleşip Say’ımızı yapmaya Safa tepesine gittik. Buradada Say’ımızı yaptıktan sonra, Merve tepesinde saç kesen insanlardan rica edip umremizi tamamladık.

Merve tepesinden ayrılıp Safa’ya oradan da eşimin yanına giderken birde ne göreyim. Annem! Bizim kafileyle beraber Safa tepesine doğru yürüyordu. Sonra öğrendim ki, biz onu beklerken kaybolmuş, bizi çok aramış ama bulamamış. Kaybolduğu içinde çok ağlamış. Allah’tan bizim tur kafilesine rastlamış, bari umremi tamamlayayım diye kafileye takılmış. Bende otelde buluşalım diyerek eşimin yanına gittim. Eşim ve çocuklarımı alıp otele gittik. Otelde kıyafetlerimizi değişip annemide aldıktan sonra tekrar Mescid-i Haram’a gittik. Annem, ben ve büyük oğlum umremizi tamamlamıştık lakin, annem kaybolduğundan eşim küçük oğlumu beklediğinden umresini tamamlayamamıştı. Eşim ilk kez umreye geldiğinden umrenin nasıl yapıldığını bilmediğinden onunla beraber tavaf ve sayımızı yaptıktan sonra umresini tamamladı.

Bu olayı neden anlatıyorum? Normal şartlarda o mahşeri kalabalıkta tanıdık bir insana denk gelmek imkansız gibi birşey. Ama Allah’ın evine yani Allah’a misafir olarak gittiğimizden, başımıza bir olay gelip sıkıştığımızda Allah bir kolaylığı gösterip, sıkıntıdan bizi kurtardığını gözümle gördüm. Bu olay gibi umrede birkaç kere daha annemi kaybedip yine bulmuşluğumuz vardır. Hala bu olayı düşündükçe yüzümü bir tebessüm kaplar.

Annemle bu umrede 3 kez umre vazifesi yaptık. Sonradan anlatıyor, umredeyken çok zorlanmış. Allah’a çok dua etmiş. Allahım benim başıma burada birşey getirme! Ne olacaksa ülkemize döndüğümüzde olsun diye çok dua etmiş. Bana bunu anlattığında ben ona şöyle demiştim. Ne olacak anne Mekke’de veya Medine’de ölsen orada gömülürdün. Fenamı? Hayır ben Rize’de gömülmek istiyorum derdi. Annemle hastalığı boyunca ölümü çok konuştuk. Nerede yıkanıp, nereye defnedeceğimize kadar hemen her ayrıntıyı konuşmuştuk. Hatta son zamanlarında öleceğini anlamışmıydı bilemiyorum, bana sürekli Rize’ye gitmek istediğini anlatırdı. Neyse bu hazin sonu farklı bir makalede anlatacağım.

Kategoriler
Alt Slide

Böbrek Kanseri Belirtileri

Öncelikle burada yazdığım bilgilerin herhangi bir tıbbi karşılığı yoktur. Sadece bizim başımızdan geçen olayları anlatmaya çalışacağım. Dolayısıyla her kanser hastası aynı belirtileri yaşayacağı veya aynı süreçlerden geçecek diye birşey yok. Dolayısıyla benim için çok büyük anlam ifade eden annemin böbrek kanseri hastalığına yakalanma esnasında görebildiğimiz belirtileri burada kaleme alıyorum.

Teşhis konmadan son 3 yıl boyunca sürekli sırt ağrısı yaşardı. Annem arkadaşları arasında Kur’an-ı Kerim günleri düzenlerdi. Malum bu günlerin yapıldığı evler kalabalık olduğu için yerde oturmak gerekirdi. Bu durumda mutlaka bir yere yaslanma ihtiyacı duyardı. Bu aslında bizim için en büyük belirti olması gerekirdi lakin ne annem nede bizler bunu önemseyemedik. Hani derler ya basiretin mi bağlandı? Evet malesef basiretimiz bağlandı.

Ailede hiçkimsede kanser hastalığı yoktu. Belirtileri neydi bilmiyorduk. Evet çevremizde her daim kanser hastalığından ölenleri duyuyorduk ama kanser hastalığının nasıl bir illet hastalık olduğunu bilmiyorduk. Zaten hastalıkta en önemli etken hastalığın tanınmasıydı. Bunu da yaşayarak öğrendik.

Dediğim gibi annemde sadece sırt ağrısıyla belirtiler başladı. Belkide bunu köy ortamında sürekli çalışan annemin yorgunluğuna bağlıyorduk. Bilemiyorum. Bu satırları okuyan sizler beni duyarsızlıkla itham edebilirsiniz ama beni tanıyan arkadaşlarım anneme karşı nasıl bir yaklaşımda olduğumu bilirler. Onun için kendimi savunmaya çalışmayacağım.

Bunun haricinde literatüre baktığımızda aşağıdaki gibi belirtileri varmış.

  • İdrarda kan görülmesi (idrar çay rengi, pas renkte ya da koyu kırmızı olabilir)
  • Sırt bölgesi sağ ya da sol tarafta geçmeyen ağrı olması
  • Hastanın ya tarafında ya da karnında bir kitle belirginleşmesi
  • Sebebi olmayan bir şekilde normalden fazla kilo kaybı olması
  • Yüksek ateş
  • Aşırı yorgunluk hissi

Belirtileri aldığım adres: http://www.urolojiistanbul.com/hasta-rehberi/bobrek-kanseri-hakkinda-bilinmesi-gerekenler.html

Annemin kronikleşen sırt ağrıları yaşından mıdır yoksa bir hastalığın belirtisinden midir bilemediğimiz için böyle devam etti. Ta ki umreden geldiğimizde annemin öksürüğünden kan gelene kadar. İşte ozaman iş işten geçmişti. Ama yinede insan sevdiği insana konduramaz. Bizde bir müddet konduramadık. Ama zamanla insanoğluna Allah cc. tarafından bahşedilen unutma/alışma duygusunu görüyoruz.

Annem dinine çok bağlı bir insandı. Sürekli ibadetle meşgul olan birisiydi. Annemin ibadete olan düşkünlüğünün bir izdüşümü olarak mekke-i mükerreme ile ravza-ı mutahhara onun için çok büyük önem arz ediyordu. Daha önce annemle birlikte umreye gitmiştik ve aradan iki sene geçmişti. Bu sefer hep beraber umreye gitmek istediğimi anneme söylediğimde çok sevinmişti.

Umreye gittiğimizde annem bizimle beraber okadar meşakkatli ve yorucu bir ibadeti benden daha dinç bir şekilde yapıyordu. Annemin kanser olduğu aklımızın ucundan geçmedi. Umre yolculuğu sırasında da en ufak bir yakınması olmamıştı. Lakin hastalığı süresinde bana şunu söylediğini iyi hatırlıyorum.

-Umrede büyük sıkıntılar çektim. Allah’a çok dua ettim, burada başıma birşey getirme diye. Allah’da duamı kabul etti.

Şeklinde çokca bana söylemişti. Sırt ağrıları umrede daha da çok belirmeye başlamıştı.

Umreden döndüğümüzde öksürürken kan geldiğini bana söylediğinde önce umursamadım. Niye? Çünkü annem abdest alırken boğazını bayağı bir gıcırdatırdı. Herhalde tahriş olmuştur dedim. Sonra annem memlekete gidince aynı şekilde öksürüğünden kan geldi. Bu sefer annemi ağabeyim Rize Devlet Hastanesine götürdü.

Kategoriler
Alt Slide

Teşhis

Annemle 2015-2016 yılı sömestr tatilinde ailecek gittiğimiz umre seyahatinden döndüğümüzde annem hemen Rize’ye memlekete gitti. Bir ay sonra ağabeyimle beraber gezmeye bana geldiler. Gepberaber geziye çıktığımızda annem bana öksürdüğümde kan geldiğini söyledi. İlk aklıma küçükken izlediğim yeşil çam filmlerinde ki kötü hastalığa yakalanan oyuncunun halleri geldi. Annem memlekete döneceğinden Ankara’da herhangi bir hastaneye götüremedim. Annem de Rize’de daha hızlı bir şekilde hastanede teşhis konur nasıl olsa memlekete gidiyorum diyerekten beni teselli ederek memleketin yolunu tuttular. Ağabeyim tanıdıkları araya koyarak iyi bir göğüs hastalıkları uzmanından randevu aldı. Bu arada akciğer filmi kan tahlili derken şüphelenen doktor PET filmi çekti. Aslında PET filminde herşey ortadaydı ama biz raporları yorumlayacak bir kapasitede olmadığımızdan veya pek konduramadığımızdan acabayı hiç üzerimizden atamadık.

Doktor kanser teşhisi koydu ama kanserin hangi cins bir kanser olduğunu öğrenebilmek için bronkoskopi yöntemiyle annemi lokal anestezi ile burundan girilen bir aparatla akciğerden doku almak suretiyle kanserin cinsini öğrenmeye çalıştı. Lakin kanser denen hastalığın tam olarak teşhisi konması öyle birkaç günde olacak bir iş değilmiş. Onuda yaşayarak öğrendik.

Annemden alınan dokular biyopsi için labaratuara gönderildi. İşte bizim kabir azabımız bu süreçte başladı. Zira labaratuardan sonuçların çıkması üç hafta aldı. Daha sonra neden bu kadar uzun sürğünü anladık ama biz bunun Rize’de yeterli birikimde doktor olmadığını düşünerek kendi kendimizi doldurduk. Üç haftanın sonunda biyopsi raporunda kanser hücresi tespit edildiğini görülüyor ama cinsi tespit edilememiş. Doktorun bu konuda fikri şöyle oldu.

-Ya kanserli hücreden yeterlice doku alımadım, yada labaratuvar birşey bulamadı.

Bunun üzerine ağabeyim annemi Ankara’da bir hastaneye götüreceğimizi belirttiğinde Rize’deki doktor iyi yaparsınız dedi ve bronkoskopi’den alınan örnekleride size vereyim ki Ankara’da yeniden tahlil yaptırırsınız. Hem boşuna bir daha bronkoskopiye hastayı sokmazsınız dedi. Annemi ilk uçakla Ankara’ya getirdik. LAkin evveliyatında benim Ankara’da akciğer kanseri için doktor arayışlarım başlamıştı.

PET sonuçları çıktığında özel bir hastanenin onkoloji bölüm başkanına PET sonuçlarını göndermiş ve bir fikir istemiştim. Oda bana sadece PET sonuçlarına bakarak hastanın kanser olduğu teşhisi konamayacağı, mutlaka biyopsi sonucunun gerektiği söylendiği için zaten Rize’de bir ay zaman harcamıştık. Biyopsi sonucuda çıktığından aklımda iki hastane vardı. Öncelikli tercihim Hacettepe Onkoloji Hastanesi’ydi. Lakin ne kadar araştırdıysam Hacettepenin ne kadar zor bir hastane olduğunu görüyordum. Bu benim acayip tedirdgin ediyordu. İş arkadaşım Hacettepe Hastanesinde farklı bir hastalığından dolayı tedavi gördüğünü biliyordum. Ondan rica ettim ve onun hocasından bir Akciğer Kanseri uzmanı bir hoca tavsiye etmesini istedim. Arkadaşın doktoruda sağolsun Hacettepe Üniversitesi Prevantif Onkoloji bölümüden meşhur bir hoca tavsiye etti. Hoca’nın adını vermeyeceğim zira hocayla iyi ve kötü birçok anım var. Onları bu blogda kaleme alacağım için insanları karalamak istemiyorum. Lakin yinede hocanın kim olduğunu merak edenlere şunu söyleyebilirim. Burada hoca ile yaşadığım kötü anıları okuduktan sonra, prevantif onkoloji bölümüne gidip 12-18 saatleri hoca varsa kim olduğunu direk anlayabilirsiniz!

Hacettepe’den hocayı bulduk bulmasına ama hocadan tam 26 gün sonraya randevu alabildik. İşin kötüsü “bunu sonradan öğrendim” hocanın özel muayenehanesi varmış ama sonrasında kapanmış. Dolayısıyla annemin direk teşhisinin konması gerekiyordu. Hacettepe’den almış olduğum randevu cepte ama elimi hızlı tutup tam anlamıyla annemin ne kanseri olduğunu bulmamız gerekiyordu. Bu bağlamda yine tanıdıkları devreye sokup Ankara Sanatoryum Göğüs hastalıkları hastanesinden Göğüs hastalıkları uzman bayandan randevu aldım. Annem geldikten 2 gün sonra Sanatoryum’a büyük ümitlerle gittik. Tam rapor PET ve görüntüleri bir dosya halinde doktor hanıma verdim. Annemin Rize’den geldiğini söyleyince hemen yatırabileceğini söyledi. Ama benim Ankara’da ikamet ettiğimi söylediğimde annemi yatırmaktan vazgeçti.

Sanatoryum’da da Akciğer filmi, kan tahlilleri gibi birsürü tahlil yaptık. Sonraki günlerde olay yine biyopside düğümlendi. Doktora Rize’den getirdiğimiz doku örneklerini gösterdim. Rize’deki labaratuar sonuç bulamamıştır. Biz buluruz dedi ama yinede bir şüphem var dedi. Belki bronkoskopiyi yapan doktor yanlış dokuları almış olabilir. İsterseniz Rize’den gelen doku örneklerinin sonucunu bekleyelim. Biyopsi sonucu bir haftayı bulur. Yada biz yeniden bir bronkoskopi yapalım iki dokunun sonucu ayrı ayrı bakılsın diye bir öneride bulundu. Bu kararı tek başıma veremezdim ama içimden zaman kaybetmeme adına yeniden bir bronkoskopi yapmak geçiyordu. Lakin bu eziyeti annem çekeceği için kararı anneme bıraktım. Oda kabul etti ama şuanki aklım olsaydı anneme o eziyeti bir daha yaşatmazdım. Zira fuzuli yere ikinci kez bronkoskopi yapıldı. Ve onca acıyı anneme yeniden yaşattığım için halen vicdan azabı çekerim.

Doktor bize bronkoskopi ile alınan dokuların sonucu 5 ila 7 günde çıkar dediği halde 10 günde sonuç çıktı ama sonucu doktor okuyunca duraksadı. Birşey söyleyemez duruma geldi. Sonuç çıktı dedi ama kanserli dokunun cinsini labaratuarda tespit edemediler dedi. Ama yinede kanser olduğu kesindi. Bu bağlamda doktor hemen akciğer kanseri için ilaç tedavisi yani kemoterapiye başlanması gerektiğini söyledi. Bizi kemoterapi için farklı bir bölüme yönlendirdi. Sanatoryum 2. katında bir bölüme gittik. Burada başkan adı altında title’ı olan bir doktorla konuştuğumuzda, hayatımın en kötü gününü yaşattı. Bize özetle şunu söyledi.

Şuan akciğer ve böbreğinde kanser yayılmış. Sonuçta hasta bu hastalıktan ölecek. Sonuç değişmez lakin ne kadar yaşar onu sadece allah bilir.
Böyle odunca konuşan yaşını başını almış tecrubeli bir doktoru görünce insan gerçekten çok üzülüyor. Doktorun aklı başında olmayan bir hasta yakınına böyle konuşursa, muhtemelen haber bültenlerinde doktora şiddet uygulandı şeklinde yayımlanacağını düşünüyorum. O gün o başkana çok kızmıştım. Cuma günüydü hiç unutmuyorum. Doktorun odasından çıktıktan sonra şans eseri başka bir doktor geldi. Kağıtları ona onaylatarak kemoterapi sürecine girmemiz gerekiyordu. Doktor bize şöyle dedi. Bronkoskopiyi ben yaptım ve görüyorumda iki biyopsiden de sonuç çıkmadı. Siz labaratuardan biyopsi örneklerini alıp Gazi Üniversitesi’nde de bir tahlil yaptırın. Onun sonucu çıkmadan da bana sorarsanız kemoterapi yaptırmayın.

Bizde labaratuardan örnekleri alıp Gazi Üniversitesine mesai bitimine 10 dk kala yetiştirdik. Sonuçlar bir hafta sonra çıktığını öğrenip Gazi’den örnekleri alıp okuduğumda şok oldum. Raporda sanki annemin Akciğer Kanseri olmadığını yazıyordu. Ama tam emin değildim. Hemen sonuçları alıp Sanatoryum’da sadece bir adet olan onkoloji doktoruna gittik.

Aslında annemin akciğer kanseri olmadığından çok şüpheleniyordum. Çünkü internette okuduğum tüm içeriklerde akciğer kanserinin böbreğe genelde metastaz yapmadığını, böbrek kanserinin akciğer kanserine metastaz yaptığını görüyordum. Gerçi bu olayı yukarıda bahsettiğim odasında Başkan yazan doktora sormuştum: Akciğer kanseri değilde böbrek kanseri olsa hangisi daha iyi diye? Oda cevaben hiçbir farkı yok demişti ama pek kaile almamıştım.

Gazi Üniversitesi’nden sonucu ağabeyimle beraber alıp koşup Sanatoryum’da ki tek onkoloji doktoruna götürdük. Sanatoryum gibi alanında uzmanlaşmış bir hastanede bir adet onkoloji doktorunun olması da ne kötü birşey. Ama duyduğumda çokda şaşırmamıştım. Zira Rize’de onkoloji hastanesi vardı ama onkolog yoktu. Sonra iki tane onkoloji uzmanı atandığınıda duydum. İnsafsızca eleştirmeyeyim. Zaten sonra araştırdığımda Türkiye’de onkolog açığı olduğunu öğrendim.

Onkoloji uzmanı bayana gittiğimizde bize şunu söyledi. Direkten döndünüz! Neden diye sorduk? Çünkü akciğer kanseri için alınan kemoterapi hiçbir şekilde böbrek kanserine etki etmez. Bu durumda siz farklı bir hastaneye gitmeniz lazım dedi. Şans o ya, yukarıda bahsettiğim Hacettepe Onkoloji’de ki hocanın randevusü sonuçları aldığımız güne tekabul ediyordu. Sanatoryum’daki onkoloji uzmanına Hacettepe’deki doktoru ve özel bir hastaneden görüştüğümüz hocanın isimlerini söyledik. Oda şunu söyledi: Hacettepe’deki doktoru tanıyorum tam aradığınız kişi. Zira o hem akciğer hemde böbrek kanserlerine bakıyor. Böylece bizim Hacettepe Onkoloji Hastanesiyle olan bir yılımız başlamış oldu.

Kategoriler
Alt Slide

Böbrek Kanseri Öldürür mü?

Böbrek kanseri her zaman öldür mü onu bilemem ama renal hücreli CA veya hastane literatürüne göre kısaltılışı C64. Benim annemde C64 vardı ve takriben 1 yıl içerisinde teşhis edildi, çok çekti ve sonucunda annemi kaybettik. Size başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.

Annem çevresinde çok sevilen bir insan olduğundan hastalığı süresince evimizi ziyaret etmeyen kalmamıştı. Rize’den komşumuzun kızları İstanbul’dan günübirlik annemi ziyarete geldiler. Ziyarete gelen komşumuzun kızının kocasıda babasını akciğer kanserinden kaybettiğini söyledi. Tam bir sene bir ay mücadele ettik dedi. Ben bu süreyi sürekli aklıma tuttum. Bizim olayımızda tıpkı bu süre gibi oldu. Zira Nisan başında annemin kan tükürmesiyle başlayan süreç, 10 Mayıs itibariyle son buldu.

Burada yazdığım bilgilere göre sizin de hastanızda aynı sonuç olacak diye bir kaide yok. Ömrü veren Allah’tır. Mesela ben annemin hastalığı sürecinde hastanede çok insanın muhabbetlerine şaitlik yaptım. Mesela bir amcamız vardı. 15 yıldır böbrek kanseriyle mücadele ediyordu. Yani 15 yıldır hayattaydı vede son derece sağlıklı gözüküyordu. Tamam ağrıları vardı ama annemle hiç alakası yoktu. Yani kanser kendi içerisinde cinsleri ve kişiden kişiye farklılıklar içermektedir. Dolayısyla burada anlattıklarıma bakarak bir genelleme yapmayın. Ben sadece ailesinde bir kanser hastasını kaybetmiş birisi olarak, yaşadıklarımı anlatmaya çalışıyorum. Burada bu tip bir blog’u yapmamın tek sebebi şudur. Hastalıkla mücadele aşamasında internette çok araştırma yaptım. Detaylı bir şekilde hastalığın aşamalarını anlatan bir kaynak olmadığından böyle birşey yapmaya çalışıyorum.