Diğer makalelerimi okuduysanız annemin sürekli öksürüp balgam getirdiğini ve bu getirdiği balgamın çok ağır bir kokuyla geldiğini okumuşsunuzdur. Çok sonra hastalığın adının Akciğer Apsesi olduğunu öğrendikten sonra bu hastalığın tedavisi için araştırmaya başladım. Birinci derecede muhatabımız olan onkoloğumuz tam anlamıyla hastalığa bir çare bulamıyordu. Vermiş olduğu antibiyotikler işe yaramıyordu. Annem bu durumda sürekli kusuyordu.

Birgün onkoloğumuza annemin çok kustuğunu, bunun çözümü için acaba gastroenteroloji bölümünden bir doktora mı gözüksek diye sordum. Oda beni sağolsun Hacettepe’de Gastroenteroloji uzmanı bir doktora yönlendirdi. Bizde doktora gidip durumu anlattık. Oda bunun için mideye bakamız gerektiğini söyledi. Durumun aciliyetini göze alarak 2 gün sonraya randevu verdi bize. Sonrasında mideye endoskopi yaptık. Annem çok korkarak bu küçük operasyona girmişti. Daha önce iki kere olduğu bronkoskopi ile aynı olacağını düşündü ama nispeten çok daha basit bir operasyondu. Gastroenteroloji uzmanı endoskopi  yaptıktan sonra durumun mideyle pek bir alakası olmadığını, muhtemelen kanser veya akciğerdeki apseden kaynaklandığını öğrenince biraz sevindim. Kanserin mideye de bulaşmış olabileceği ihtimali bizi çok korkutuyordu.

Böbrek tümörü ameliyatından sonra onkoloji doktoru bize böbrek kanseri için akıllı ilaç vede antibiyotik kullandığı için annem git gide kötüleşmeye başlamıştı. Hacettepe’ye onkoloğa götürdüğümüzde koluna girerek götüryordum. Hatta bir keresinde yürüyemediğini gördüğümde, hastaneden tekerlekli sandalye alıp annemi banktan almaya gittiğimde bana bir bakışı var inanamazsınız. O gün o tekerlekli sandalye ile annemi taşıdığım için bana yaptığı duaların haddi hesabı yoktur. Demekki yürümekte okadar zorlanıyormuş ki, bu sıkıntısını giderdiğimden dolayı bana sonsuz minnettardı. Ama anneme hep şunu söyler, onu teselli ederdim. Anne senin bana yaptıklarının yanında benim yaptıklarım sahra çölünde bir kum tanesi değildir. Sen müsterih ol. Ben sadece evlatlık görevimi yapmaya çalışıyorum. Yapabiliyormuyum? Seni memnun edebiliyor muyum? Onuda bilemiyorum.

Onkoloğumuz annemin çöktüğünü görünce radikal bir karar aldı. Dediki artık akıllı ilacı kullanmayacaksın. Seni hastaneye yatıracağız. Bize gerekli evrakları verdikten sonra, Hacettepe Onkoloji Hastanesi’nde yatış işlemlerini yapan Şahin bey ile tanışıklığımız o anda başladı. Hastanede hemen her doktoru göz aşinalığıyla tanıyorsunuz ama zamanla hemen hepsiyle bir şekilde iletişime geçme durumunda kalıyorsunuz.

Şahin beyle konuştuğumda bana 1-2 gün içerisinde oda ayarlayabileceğini söyledi. Ben ısrarla annemin özel nedenlerinden dolayı özel oda “balgamından gelen inanılmaz koku” talep ettim. Oda bana bunun mümkün olmadığını ama elimden geleni yapmaya çalışacağını söyleyerek bana telefonunu verdi. Hastaneden cuma günü ayrıldıktan sonra cumartesi günü beni aradı ve hemen hastayı getirmem gerektiğini, çok uğraşıp size oda ayarladığını söyleyince çok sevinmiştim. Hemen annemi hazırlayıp arabaya atladığımız gibi ikinci evimiz olan Hacettepe Onkoloji Hastane’sine gittik. Doktoru bulup bize verdiği odaya yerleştik. Hacettepe’de tüm odalar iki kişilik. Bize ayarladığı odada bir hasta vardı. Biz odaya yerleştikten sonra, diğer hastayı farklı bir odayaaldırdı. Sonradan öğreniyorum ki, Hacettepe Onkoloji’de bırakın özel odayı, normal oda bile bulmak çok zormuş.

Hastanede anneme hemen tahliller, filmler, tomografiler derken damar yolundan günde 4 kez antibiyotik almaya başladık. Hastanede annemi görmeyen doktor kalmadı herhalde. Her bölümden doktorlar gelip hikayesini dinlediler benden. Sonunda doktorlar radikal bir karar alarak akciğerine bir dren açıp, akciğerde biriken iltihaplı dokuyu boşaltmak için girişimde bulundular. İnternet’te araştırdığımda böyle bir çözüm yöntemi olduğunu daha önce anneme söylemiştim. Annem’de odamıza gelen her doktora bu yöntemin uygulanmasını istediğini belirtiyordu. Sonunda anneme bu küçük operasyon uygulandı. Göğüs hizasından kolunun altından açılan bir diren yardımıyla iltihaplı doku boşaltıldı. Annemde o diren bir hafta durdu. Hergün düzenli olarak direnin ucunda bulunan torba dolduğunu gördüm.

Sonunda mutlu son oldu gibi geldi bize. Annem artık öksürmüyor, günde 3-5 kez kusmuyordu. Haftada kusması 1-2’ye düştüğünde iyileşmiş gibi geliyordu bize. Hakikaten annem sanki iyileşmişti. Herşey düzene giriyordu sanki. Böbrek tümörü ameliyatı olduğunda hastanede 8 gün kalan annem, akciğer apsesi operasyonu için hastanede tam 24 gün kalmıştık. Şimdi diyeceksiniz sen çalışan birisi olarak annenin yanında nasıl bu kadar kaldın? Bu sorunun cevabını detaylı olarak başka bir makalede açıkladım lakin kısaca burada hastanede nasıl yattığımı anlatayım.

Annemin akciğer apsesi için onkoloji hastanesine ilk yattığı günler gerçekten bir refakatçıya ihtiyacı vardı. Bende bunun için işyerinden izin alıp bir hafta sürekli yanında yattım. Açılır bir kanepede kâh anneme hizmet ederek, kâh kitap okuyarak bir haftamı doldurdum. Sonrasında öğrendim ki, refakatçı raporu diye birşey varmış. Bende bu olanaktan yararlandım. Sağolsun işyerindeki amirlerim hastalık sürecinde beni idare ettiler. İkinci hafta ağabeyim Rize’den gelip annemin yanında o kaldı. Üçüncü hafta da annem ciddi manada dirildiği için sabahları işe gidiyor, akşam iş çıkışı direk hastaneye annemin yanına gidiyordum. Doktorun annenizi hastaneye yatıracağız dediğinde çok üzülmüştüm. Nasıl yapacağız, nasıl olacak diye çok düşündüm. Ama Allah yardımını esirgemiyor. Bir yıllık hastaneler sürecinde belki yoruluyordum ama yorulduğumu hissetmiyordum.

24 günün sonunda hastaneden çıkıp sevinçli bir şekilde evimizin yolunu tuttuk. Artık annem öksürmüyor, balgam ve kötü koku gitmişti. Eskisi kadar da kusmuyordu. Biz hep şunu söylüyorduk o ana kadar. Annemiz tamam böbrek kanseri ama gördüğüm hiçbir böbrek kanseri hastası annem kadar kötü değil. Dolayısıyla annemi etkileyen temel faktör akciğerlerinde oluşan apse. Apseyi yok edebilirsek annemizin sağlığı daha iyi olacaktı. Öyle ya, hastalığın teşisinden bu yana oluşan dayanılmaz derecedeki ağrılar, bulantı, kusma, öksürük ve kötü kokulu balgam gitmişti. Ama olayın hiçte öyle olmadığını illet hastalık fazla değil 15 gün sonra gösterecekti.

Hastaneden döndüğümüzde annem, hastane yemeklerinden bunalmış; bir karadeniz kadını olarak benden muhlama yapmamı istemişti. İşin enteresanı, annem en şiddetli kusma nöbetlerinde bile yağı az olmak kaydıyla muhlama yapmamı isterdi. Miden bulandığında neden yağlı yiyecekleri tercih ediyorsun diye sorduğumda aldığım cevap şöyle oluyordu. Evladım midem sadece muhlama istiyor.

Pazartesi günü işe gittiğimde öğleden sonra annem beni aradı. Endişeli bir şekilde telefonu açtım. Öyle ya neden sebep arıyordu? Annemin beni her aramasında mutlaka ekstrem bir durumu göstermekteydi. Acaba yine ne olmuştu diye telaşlı bir şekilde telefona alo dedim. Mutlu bir ses tonuyla konuşan annemin hastalığından eser kalmamış gibiydi. Bana benim sevdiğim yemekleri yaptığını söylüyordu. Nedir onlar? Annemin Rize’den bana geldiğinde standart olarak yaptığı yemek: Kara lahana sarması, mısır ekmeği ve kara lahana haşlaması. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Mutluluğumun sebebi tabi ki annemin benim için yaptığı yemekler değildi. Mutluluğumun yegane sebebi; annemin iyileşme emareleri göstermesiydi. Ama yukarıda da söylediğim gibi bu durum fazla uzun sürmedi.