Kategoriler
Genel

Annem için Tekerlekli Sandalve ve Koltuk Değnekleri

Annemin ağrıları inanılmaz bir seviylere gelip, bizden yardım almadan yürüyemez hale gelmişti. Ben nedense hiç anneme konduramıyordum. Eşim birgün bana; artık bir tekerlekli sandalye alman gerekiyor dediğinde, moralim çok bozulmuştu. Annem ve tekerlekli sandalye. Hayal edebileceğim birşley değildi. Birkaç hafta annemi tekerlekli sandalyede özdeşleştirme fikrine kendimi alıştırmakla geçti. Sonrasında hastaneden çıkışta bir medikalciye uğrayı tekerlekli sandalye ve koltuk değneklerin alıp eve geldim.

Annem tekerlekli sandalye ve koltuk değneklerini gördüğünde buruk bir sevinç içerisindeydi. Hemen koltuk değneklerini nasıl kullanması gerektiğini ona anlatmaya koyuldum. Lakin annem koltuk değneklerini kullanamadı. Ama tekerlekli sandalyeyi kullanmaya başlamıştık. Artık tuvalete bile giderken tekerlekli sandalyeyi kullanıyorduk. Malum bacağına metastaz yapmıştı ve sürekli ağrıları oluyordu. Ayağının üzerine basamıyordu bile. Sabaha kadar iniltilerle uyuyamayan annem. Gerçekten büyük bir imtihan. Bana sürekli uykuya hasret kaldım derdi. Çünkü ağrıdan bir an olsun uyuyamıyordu. Gözleri bir an dalsa bu sefer öksürük nöbetleri başgösteriyordu.

Bazan annem keşke yaşasaydı da ona biraz daha hizmet etseydim diye düşünüyorum ve o hastalıklı haliyle çekmiş olduğum inilti videosunu izlediğimde, bu düşüncelerim ister istemez kayboluyordu. Çünkü hastalığın başlamasından beri bir an onsun iyi bir günü geçmemişti. Bir tek akciğerlerindeki iltihabın kanal yoluyla alınmasından sonra 3 günlük güzel bir gün geçirmişti.

Akciğerlerindeki iltihap için 24 gün hastanede yattıkdan sonra annem sanki iyileşmiş gibiydi. Eve götürüp işyerine geçtikten sonra öğleden sonra beni telefonla aradı. Annemin beni her aramasında korkuyla telefonu açardım. Acaba acil bir şeymi oldu diye korkuyla telefonu açtım. Annem güzel bir ses tonuyla bana yemek yatığını söyledi. Kara lahana sarma ile mısır ekmeği yapmıştı. İçin bir tuhaf olmuştu. Hayatı ağabeyimle beni büyütmeye adayan insanın muhtaç duruma düşmesinden içindeki burukluğu atmış; bana annelik duygusunu gösterme adına en sevdiğim yemekleri yapmıştı. Zaten bu olay bir daha tekrarlamamıştı.

Annemi artık götürdüğüm her yere tekerlekli sandalyeyle götürüyor, eve çıktığımızda tekerlekli sandalyenin tekerleklerini silip eve alıyorduk. Bu iş bizim rutinimiz halini almıştı. Ozaman bir engelli için tekerlekli sandalyenin ne kadar önemli birşey olduğunu görmüştüm. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin.

Kategoriler
Genel

Annem için yardımcı arayışlarımız

Annemin ağrıları dayanılmaz noktalara geldiğinde artık annemin yanında sürekli birisinin kalması gerekiyordu. Ben ve eşim çalıştığı için bunu yapabilmemiz imkansız gibi bir şeydi. Ağabeyim ve yengem ara sıra gelip bizim yükümüzü biraz hafifletmeye çalışıyorlardı ama bu geçici bir çözümdü. Annem hastalığın başında bakıcı fikrine hiç yanaşmıyordu ama sonrasında bu fikre kendini alıştırmıştı. Bizde bakıcı için eleman aramaya başladık. Annem kanser hastasıydı lakin kendi hacetini kendisi görebiliyordu. Onun için bakıcı bulmamız nispeten daha kolaydı. Lakin güvenilir birisini bulmak gerçekten zordu.

Çevremize vermiş haber verip beklemeye başlamıştık. Derken pazarda tezgah açan bir kadından haber geldi. Bende eşimle beraber kadını alıp evimize götürdük. Durumu anlatıp hafta içi 9’da gelip akşam 18:00’e kadar evde kalacağını söyledik. Annemin ilaçlarını verip, yedirip tuvalete götürecek, kustuğunda da kovasını yıkayacaktı. Bu şartları düşünüp verebileceğimiz ücreti kadına söyledik. Oda hemen kabul etti. Lakin benim kafamda büyük soru işaretleri belirmişti. Bu kadın pazarda yeri vardı. Mutlaka bizden enteresan istekleri olur demiştim. Hani kara haber tez gelir ya. İşte o misal kadınla görüştükten 5-6 saat sonra haber geldi. Haftada 4 gün gelebileceğini, haftada bir gün pazarda yeri olduğu için gelemeyeceğini, bizim teklif ettiğimiz ücretinde %35 daha fazlasını talep etti. Para sorunu bir şekilde çözülebilirdi ama haftada dört gün gelmesini kabul edebilecek bir durumda değildik. Kabul etmedik. Her işte bir hayır vardır ya, bu iştede hayır olduğunu sonrasında anladık.

Bir gün durumu kayın pederle konuşur oda bir arkadaşını arayıp durumu anlattı. Ama benim hiç ümidim yoktu. Lakin sıkıştığımız o durumdan bir hafta sonra haber geldi. Kayın pederin arkadaşının tavsiyesiyle bir kadınla anlaştık. Gerçekten iyi niyetli ve annemin hizmetini hakikaten güzel bir şekilde gören bir kadın bulabilmiştik. Artık annemi aklım geride kalmayacak bir şekilde evde bırakıp işe gidebiliyordum. Annemin son süreçlerinde anneme hizmeti geçti. Annem kadını çok sevdi, kadında annemi çok sevmişti. Ankaralı kadına muhlama yapmasını bile öğretmiş, istediği yemekleri yapıp annemi el üstünde tutuyordu. Annemi kaybettiğinde yanımızda ne kadar ağladığını görünce annemi sevdiğini görmüştüm. Allah ondan razı olsun.

Kategoriler
Genel

Böbrek kanseri ameliyatından sonra aynı yerde nükseden tümör

Annem Haziran ayının sonunda böbreğinin alt kısmında yer alan tümörü aldırdıktan sonra akıllı ilacın işe yaramadığını gören doktorumuz kemoterapi tedavisi verdi. Kemoterapi’nin ikinci seansından sonra annem yürüyemez bir hale geldi. Herhalde kemoterapinin bir sonucu diye düşünerek doktorumuza başvurduk. Annemin ayağında inanılmaz ağrılar vardı. Doktor bir tomografi çektirip sonucu incelediğinde şunu gördük: Ameliyat yapılan yerde tümör yeniden oluşmuştu. Şans oya; tümör tam sırttan başlayıp bacağa kadar uzanan kas ve sinir dokusu üzerine oturduğu için dayanılmaz ağrılar yapıyordu. Onun için doktor yeniden radyoterapi için bizi radyasyon onkolojisi bölümüne yönlendirdi.

Radyasyon onkolojisinde bir kural var sanki. Gelen tüm hastalara sonucunu sadece kendilerinin görebildiği bir tomografi çekmeleri gerekiyor. Ama bir problem var. Annem düz bir zeminde uzanıp yatamıyordu. Geceleri bile sürekli oturur pozisyonda bacağını okşayarak medar arıyordu. Bende zor günlerde kullanmak için acillerde her gelen hastaya vurulan ağrı kesici iğnelerden birini anneme yaptırıp hastaneye tomografi çektirmeye gittik. Annemi tomografinin düz zeminine zar zor yatırıp dışarı çıktım. Ağlamalı gözlerle sıkıntısız bir şekilde tomografinin çekilebilmesi için Allah’a dua ediyordum. İçeriden annesinin iniltilerini duyarken endişeli bir çocuğun çaresizliğini siz düşünün! Toplum içerisinde ağlamak olur mu? İnsanlar ne der? diye bastırılmış duygularla göz yaşlarımı silerek iç çekip sadece Allah’a dua ediyordum. Sonunda annemin tomografisi bittiğini söylediklerinde hemen içeri geçip annemi tomografi tahtasından kaldırdım. Ama annem soğuk terler dökmüş, ağrıdan inliyordu. Böyle bir ağrı Allah kimselere göstermesin. Yaşayanı görmeden anlaşılmaz herhalde.

Tomografiyi çektikten sonra bekleme sürecine giriyorsunuz. Öyle ha diye size yarın radyoterapiye gelin demezler. 10 günlük bir süre bekledikten sora hastaneden arandık ve ilk randevu verildi. Ama o 10 gün nasıl geçti bir rahmetli anneme sormak lazım. Artık annemin tuvalete gitmesi büyük bir olay olmuştu. Annemin ağrıları dayanılmaz seviyede olmadığında kahvaltısını ve öğlen yemeğini kendisi kalkıp yapabiliyordu ama ağrıları dayanılmaz seviyelere geldiğinde artık yerinden kalkamaz olmuştu. Onun için eşimin tavsiyesiyle anneme bir tekerlekli sandalye aldım. Onu genelde dışarıda kullanıyordum ama bu süreçte annemi odasından tuvalete götürmek içinde kullanmaya başlamıştım.

Ben ve eşim sonuçta çalışan insanlarız. Annemi evde yalnız bırakıp işe gidiyorduk. Ama bu süreçte biraz daha erken kalkıp annemin kahvaltısını yaptırıp işe gidiyordum. Öğlen eve gelip annemi yedirip, tuvaletini yaptırıp tekrar işe gidiyordum. Ev ile iş yeri arası 32 km olduğunu düşünürsek nasıl bir sıkıntıda olduğumu iyi anlayabilirsiniz. Bu süreç sürdürülemeyecek bir hal aldıktan sonra annem için bir yardımcı kadın bulmaya karar verdik.Takdir edersiniz ki bu süreçte bayağı zor geçti. Sonunda bir bakıcı bulduk ve çok işimize yaramıştı. Bakıcı bulma maceramızı da farklı bir makalede ele alacağım.

Radyoterapi seansları başladığında, hastaneye gitmeden önce yeşil reçete ile satılan ağrı kesicilerden alıp hastaneye annemi götürüyordum. Yolda anneme radyoterapinin ne kadar önemli olduğunu, biraz dişini sıkması gerektiğini söyleyerek hastaneye gidiyorduk. Annemi zar zor radyoterapi için tahtasına yatırdıktan sonra, her zamanki gibi dua ede ede dışarıda bekliyordum. Radyoterapi operatörünün annemi kaç kez kıpırdamaması için uyardığını hatırlamıyorum. Her gün aynı şeyleri yaşıyorduk. Bir şekilde Allah yardım ediyor ve işimizi yürütüyorduk. 10 seanslık radyoterapi bittikten sonra annemin ağrıları azalmaya başlamıştı. Lakin hiçbir zaman durmamış, ağrı kesicilerle dayanabilecek seviyelere düşmüştü.

Radyoterapi sonuçta milimetrelik yerlerde verilen enerjilerle tümör hücreleri yakıldığından, bir süreliğine kısmi iyileşme veya ağrılarda düzelme oluyordu. Lakin aynı noktaya sadece bir kere radyoterapi verilebiliyordu. Yani aynı yer için iki kez radyoterapi verilemiyor. Şayet aynı yerde tümör iki kez çıkarsa radyoterapi verilemiyormuş. En azından doktordan aldığım bilgiler bu yöndeydi. Allah kimseyi bu noktalara düşürmesin.

Kategoriler
Genel

Böbrek Kanseri Hastasına Verilen Akciğer Kanseri Kemoterapisi

Böbrek kanseri olan anneme verilen akıllı ilaç annemi git gide bitiriyordu. Her geçen gün bir önceki günü arar duruma gelmiştik. Bunu gören doktur; size verdiğim ilacı normalde bir yıl kullanmanız gerekirdi. Lakin, sizi çok etkilediğinden ilacınızı değiştireceğim demişti. Yerine farklı bir akıllı ilaç verir diye çok umutlanmıştım lakin hiçte umduğum gibi olmamıştı. Zira doktorun bize vermiş olduğu ilacın adı amiyane tabiriyle kemoterapiydi. Ben kemoterapi konusunda çok araştırma yapmıştım ve de ilaç hakkında hiçte iyi şeyler duymamıştım. Ama yapacak birşey de yoktu. Zira tek karar verme merci bendim. Bende tamamen onkoloji doktoruna uymuştum. O ne diyorsa can kulağıyla dinliyor, neleri öneriyorsa harfiyen yerine getirmeye çalışıyordum.

Kemoterapi nasıl olacak diye kara kara düşünerek gerekli bürokrasi işlemlerini yerine getirip, kemoterapi eğitimi için hastaneden randevu aldık. İlk kez kemoterapi alanlara hastanede eğitim veriliyormu. Kemoterapi öncesi bürokrasi işlemlerini yaparken, hastanede yer alan gündüz bakım ünitesinin ne olduğunu da öğrenmiştim. Meğersem orada insanlara kemoterapi veriliyormuş. Nedir bu kemoterapi? Bildiğiniz serum. Damar yolundan verilen bir ilaçmış. Yalnız kemoterapi almak için bazı işlemleri varmış. Ona dikkat etmek gerekiyormuş.

Kemoterapi için eğittime annemle beraber gittik. Sağolsun hemşireler çok detaylı bir şekilde eğitim verdiler. Bizim kemoterapimiz 2 haftada bir alınacaktı. Kemoterapi aldıktan sonra eğer hastanın ateşi çıkarsa hemen ilk bulduğumuz hastaneye gitmemiz gerekiyormuş. Ateş çok önemli birşeymiş. Allaha şükür ateş sorunumuz olmadı. Kemoterapi alırken ev haricinde sağlıksız besinler kullanmamamız gerekiyormuş. Sağlığımıza çok dikkat etmemiz gerekiyor. Zira kan tahlillerinde oluşacak bir olumsuzluk, kemoterapiyi almamızı engelleyecektir.

Salı günü ilaç alacağımız için, pazartesi hastaneye gelip kan tahlili yaptırıyoruz. Bu kan tahlil sonucunu gündüz bakım ünitesinden sorumlu hekime gösterip onayladıktan sonra, ilaç bölümüne evrakları teslim edip verilen saatte gitmemiz gerekiyormuş. Bu işlemler bizim için kötü günlerin hızlanması anlamına geliyordu. Pazartesi günü heyecanlı bir şekilde aç karına hastaneye gidip kan tahlili olduk. Sonuçlar 1-1,5 saatte çıktığı için annemi okadar süre hastanede bekletmek zorunda kalıyordum. Sonuçlar çıktıktan sonra doktora onaylatıp, ilaç bölümüne evrakları verip hastaneden ayrıldık. Ertesi gün nasıl olacak, acaba bir işe yarayacakmıydı? Çünkü duyduklarıma göre kemoterapiden sonra hastalar genelde bir süre iyileşme sürecine giriyordu ama bizdede böyle bir sonuç çıkacak mıydı? Kara kara düşünerek salı günü hastaneye gittik. Sekreterlikte yer alan listeden hangi odaya gitmemiz gerektiğini öğrendikten sonra odamıza geçtik. Hemşire gelip damar yolu açıp, mide bulantısını engelleyen bir ilaç verdi. Bunun bitiminden sonra dışı kırmızı poşetlerle kaplı iki serumu aynı anda anneme verdiler. Takriben 2 saat sürdü ilacın verilmesi. Damar yolunu çıkardıktan sonra 15dk dinlenip aklımızda beliren birçok soruyla evin yolunu tuttuk.

Acaba annemin ateşi çıkacak mıydı? Saçları dökülecek miydi? Annemin genel durumunda bir iyileşme olacak mıydı? Bu ve bunun gibi onlarca soruyla sabaha kadar annemin yanında uyudum dersem yalan olur. İlk kürde kemoterapinin olumlu veya olumsuz hiçbir etkisini farketmedik. 2. kürde kan tahlili yaptıktan sonra evrakları onaylattığımda, teyze nasıl? iyi mi diye sorduğunda, bir problem yok demiştim. Meğersem kemoterapi alan hastalarda kansızlık oluşurmuş. Vucutta kan eksilince de, hastanın hali/dermanı kalmazmış. Bunu ben bilmiyordum. Ama 3. kür’de, kan sonuçlarını gören doktor, bir ünite kan verilmesini istemişti. Hakikaten annem üçüncü kürü arifesinde annem yürümekte zorlanıyordu. Kan ve üçüncü kürü aldığında biraz düzelmişti. 6. kürde  kemoterapiyi almak için kan tahlili yaptırdığımızda doktor; üç ünite kan vermemiz gerekir dedi. Yani kemoterapi esnasında 4 ünite kan verdik anneme.

Şimdi kan verilsin dendiğinde, önce hastaneye kan vereceksiniz ki, hastanede size istediğiniz kan gurubundan kan versin. Böbrek ameliyatı esnasında iki ünite kanı akrabalarımızdan tedarik ettik. Kemoterapi esnasında istenen bir ünite kan için benden kan almadılar. Dudağımda uçuk olduğu için benden almadıkları için eşimden aldık. Üç ünite kan için de sağolsun işyerindeki arkadaşlarım kan bağışında bulundular. Sonrasında 5 ünite daha kan vermiştik anneme. Bir müddet sonra kan bulmakta zorluk çekmeye başlıyorsunuz. Onun için kan verebilecek arkadaşlarınızı önceden seçip planlama yapmanız gerekiyor. Aksi takdirde çok sıkıntıya düşebilirdim.

Annemi kemoterapiye götürmemiz o haftanın en önemli olayı olurdu. Nasıl götüreceğim? Nasıl yapacağım diye kara kara düşünürdüm. Kemoterapi esnasında diğer hastalara baktığımda şaşırıp kalıyordum. Öyle enteresan hasta profilleri vardı ki inanın şaşırıyordum. Mesela anneme bakan birisi onun ciddi bir hastalık geçirdiğini direk anlardı. Lakin gündüz bakım ünitesinde öyle enteresan hastalar geliyorduki şaşırmamak elde değil. Baktığımda sapasağlam adamlar geliyor, laptop’unu açıyor, işini yapıyor, serumu yani kemoterapisi bittikten sonra laptopunu kapatıp yürüyerek tek başına dolmuşa binip gidenler vardı. Bu hastaları gördüğümde gerçekten şaşırıyordum. Demek ki annemin hastalığı ciddiydi.

Kemoterapiyi araştırırken enteresan bir bilgi daha öğrenmiştim. Neydi o bilgi? Kemoterapi alan kişide vücut kemoterapiye tepki veriyormuş. Damardan kemoterapi alındığı için, damarlar içeri çekilip, hastanede damar yolu bulmakta zorlanıyorsunuz. Kemoterapi alan hastalara göğsünde yer alan damara bir aparat takılıyor. Tüm kemoterapi sürecinde bu aparatla yaşayan hastaya damar yoluyla bir ilaç verileceği zaman, göğsüne yerleştirilen bu aparat kullanılmak suretiyle ilaç zerk ediliyor. Bu bilgileri internette görmüştüm ama kafamda pek canlandıramamıştım. Lakin gündüz bakım ünitesinde bu tip hastaları görünce ne kadar mantıklı bir yol olduğunu fark ettim. Annem’e böyle bir aparat takılmadı ama anneme damar yolu açılırken ne kadar canının yandığını, kollarının mosmor olduğunu gördüğümde içim parçalanıyordu.

Sözün özü; annem her kemoterapi seansı sonrasında daha da kötüleşmeye başladı. Belki kemoterapiyi almasaydı da yine aynı sonuçla karşılaşacaktı kim bilir. Bunu sadece allah bilir. Ama bizde her hasta gibi kötü gidişatı kemoterapiye bağladık. Veya kötü gidişatı engelleyemeyen kemoterapiye bağladık. Şuan hep aklımda kalan soru şu: Acaba anneme hiç ilaç vermeden, sadece acılarını dindirecek morfin tarzı ilaçlar verseydik daha mı iyi yapardık? Bu sorunun cevabını hep sorguluyorum. Ve çevremizde değişik kanserlere yakalanıp, hiç ilaç almadan yıllardır hayatta olan hastaları gördüğümde bu sorunun cevabını daha çok arar oluyorum. Ama en azından 4 ay içerisinde akciğer kanseri teşhisi konup vefat eden akrabamı gördükten sonra annem bir yıldan fazla yaşadığını düşünerek de Allah’a şükrediyorum. Yani bu illet hastalığın bir standardı yok. Kanserden kansere, hastadan hastaya çok farklı süreçler oluşabilmekte. Galiba doktorların söylediği gibi “annemde hiç olmayan” moral her şeyden önce geliyor. Malum annem teşhis konduktan sonra ciddi ciddi öümü beklemeye başlamıştı.

Kategoriler
Genel

Akciğer Apsesinden Sonra Akciğerlerden Gelen Kanama ile Başlayan Radyoterapi Macerası

Annemin akciğerlerinde oluşan apseyi dren yardımıyla çıkardıktan sonra annemde iyileşmeyi gözlemliyorduk. Ama bu çok uzun sürmedi. Zira hastaneden çıktıktan sonra 15 günlük iyi bir seyir izleyen annemde farklı bir sorun oluşmaya başlamıştı. Tamam öksürüğü düzelmişti lakin bu sefer kan tükürmeye başlamıştı. Her geçen gün kan tükürmesi daha fazla olunca hemen doktoruna müracaat ettim. Doktora durumu anlattığımda hemen akıllı ilacı kesmesini, akciğerlerdeki kanamanın çok tehlikeli bir şey olduğunu söyledi. Meğersem böbrek kanseri için vbermiş olduğu akıllı ilacın böylede bir yan etkisi vardı. Sonrasında sadece akciğerlerdeki kanamayı durdurmak adına radyoterapi verilmesini önerdi. Doktorun tavsiye ettiği radyoterapistlerden en müsati durumda olan doktordan randevu alıp gerekli işlemlere başladık.

Hacettepe Onkoloji hastanesinde bu zamana kadar giriş kat ve 1. katını biliyordum. Her zaman kendi kendime sorardım: Bu hastanenin -1 ve -2. katı var acaba oralarda ne yapıyorlar? Bunun cevabını radyoterapi sürecinde öğrenmiş oldum. Yani annemin hastalığı sürecinde hastanenin hemen her yerini öğrenmek zorunda kalıyorsunuz. Buna morkta dahil!

Redyasyon onkolojisi doktorundan randevu alıp muayeneye gittik. Öyle zalnettiğimiz gibi bir muayene yapmadı. Sadece dosyamızı inceledikten sonra bizi bir sekretere yönlendirdi. Sekreterde bize yapmamız gereken evrakların toplanmasını söyledi. Sonrasında bir bekleme sürecine giriyorsunuz. Zira Hacettepe çok tercih edilen bir hastane ve öyle çok talep olan bölümlerde ha dediğinizde işlem yapamıyorsunuz. Benden telefon numaramı aldılar ve klasik iş görüşmelerinde olduğu gibi biz sizi arayacağız diyerek uğurladılar.

Radyasyon onkolojisi bölümünde 10 gün beklemek zorunda kaldık. Sonunda bizi aradıklarında çok sevinmiştim. Aradıklarında  bize işlemlere pazartesi başlanacağı, toplam 10 seans radyoterapi verileceğini belirttiler. Bu süreç zarfında annemin kan tükürmesi git gide artmaya başlamıştı. İnternette araştırdığımda şöyle bir şeyle karşılaşmıştım. Akciğer kanaması sanıldığı gibi kanamadan değil, kanama sonucunda akciğerin içerisi dolmasından dolayı ani ölümlere yol açabiliyormuş.

Pazartesi annemi radyoterapiye götürdüm. İlk seansı aldıkltan sonra işyerinden izin alması sıkıntı olduğunu belirterek bize 19:00’da randevu verdiler. Bende işten biraz erken çıkıp annemi evden aldıktan sonra hastaneye geçip radyoterapiyi kolayca yapacağım için sevinmiştim. Kul sıkışmazsa Hızır yetişmezmiş sözünü bir kera daha görüyordum. Bu kadar sıkıntılı süreçte bir kere üf demedim. Allah bir kolaylığını veriyordu sonuçta.

Annemi akşamları radyoterapiye birkaç kere götürdükten sonra annem hastaneyi tanımıştı. Artık akşamları arabayla annemi hastanenin kapısına bırakıyor, kendi başına gidip radyoterapiyi aldıktan sonra beni arıyor, bende onu alıp eve geçiyordum. Malum hastanenin önünde park yeri bulunmuyor. Her seferinde de otoparka girmekten bunalmıştık. Annemin radyoterapisi bittikten sonra kanaması kesilmedi ama nispeten idare edilebilir bir duruma geldi. Zira hastalığı başladığından bu yana haftada 24’lük peçete bitiriyordu. Durum okadar kötü olduğunu oradan anlayın. Bu sürecin sonunda zaten doktor ilacını değiştirip kemoterapiye başlayacaktık.

Kategoriler
Genel

Böbrek Kanseri İçin Akıllı İlaç

Kanser hastalarının korkulu rüyası kemoterapidir. Bir kanser hastasına doktoru size kemoterapi vereceğim dediğinde beyninden vurulmuşa döner. Biz annemi onkoloji doktoruna ilk götürdüğümüzden beri hep bir akıllı ilaç kullanacağız demesiyle internette araştırmalar yaptım. Yaptığım araştırmalarda böbrek kanserinin kemoterapiye aşırı duyarlı bir tümör cinsi olduğunu görüyordum. Bu bilgilere istinaden doktorun akıllı ilaç vermesini doğru bir yöntem olarak gördüm. Ama annemin yakalandığı tümör cinsinin renal hücreli ca yani kötü huylu vede literatürde sınıflandırılamayan bir tümör olduğundan bu akıllı ilaç pek bir işe yaradığını söyleyemem. Allah devletimizden razı olsun. Dünyada birçok ülke kanser ilaçlarını sigortadan karşılamıyor. Ama bizim devletimiz karşılıyor. Lakin şöyle bir prosedürü var.

Malum kanser ilaçları çok pahalı ilaçlar. Bundan hareketle, böbrek kanseri için söylüyorum; önce ucuz bir ilacı SGK karşılıyor. Bu ilaç bir ay kullanılıp, işe yaramadığı durumda SGK popüler akıllı ilaçları karşılayabiliyor. Bu durumda doktor bize ucuz ilacı yazdı ve şunu söyledi. Vermiş olduğum ilacı eczaneden alın ve dolabınıza koyun. Bu ilacı hiç kullanmayacağız. Bşr ay sonra yapacağımız tahlillerle SGK’ya diyeceğiz ki; sizin önerdiğiniz ucuz ilaç hiçbir işe yaramadı. Artık bize pahalı ilacı verin.

Tam olarak doktorun söylediğini yaparak, eczaneden aldığımız ucuz ilacı “ozamanlar 350 tl civarıydı” alıp buzdolabında sakladık. Ama bu zaman zarfında annem git gide kötüleşmeye başlamıştı. Yani tam bir ay boyunca SGK’nın yazmadığı ilacı bekledik. Bu süre içerisinde doktora 3 kere gidip asıl ilacı parayla almayı teklif ettik. Ama her seferinde hiç gereği olmadığını söyledi. Zira bahsi geçen akıllı ilacın bir kutusu ozaman 6500 TL idi. Bir kutusu bir ayda bitiyordu ve bu ilacı bir yıl kullanacaktık. Bu ilacı bir yıl kullanamadık ama herşey yolunda gitmiş olsaydı akıllı ilaçtan 12 kutu alacaktık. Şimdi siz soracaksınız. Neden doktor akıllı ilaç için bir ay bekletti. Bunu ben doktora sorduğumda şöyle bir cevap vermişti.

SGK’nın vermiş olduğu ilacı kullanıyormuş gibi yapıyoruz. Bu süre içerisinde ücretli bir şekilde pahalı olan akıllı ilacı alıp kullanırsak vede tümör bu zaman zarfında zayıflamaya başlarsa ne olur? SGK haklı olarak benim verdiğim ilaç işe yarıyor. Pahalı ilacı kullanmanıza gerek yok diyerek ucuz ilacı vermeye devam edecektir. Bu durumda pahalı olan akıllı ilacı sürekli parayla almanız gerekir. Buda çok yüklü bir meblağ oluyor.

Doktorun söylediği bu yol bana mantıklı geldiği için dişimizi sıka sıka bir ay bekledikten sonra, heyet raporuyla pahalı olan akıllı ilacı aldık. Bu akıllı ve pahalı ilaç bir kemoterapi gibi insanı bitirmesede birhayli yan etkisi olduğundan annem ilacı kullandıkça durumu ağırlaşmaya başladı. İlacın en önemli yan etkileri şunlardı:

  • Bulantı ve kusma
  • Saçların beyazlaması

Onkoloji doktoruna bir ay sonra gittiğimizde annemin saçlarına baktı. Annem 60 yaşında bir kadın olduğu halde açlarında beyaz çok azdı. Gerekli beyazlığı göremediğinden; ilacın dozunu artırmayakarar verdi. İlacın dozunu arttırmanın karşılığıda şuydu: Normalde ilacı aldıktan 2 saat sonra yemek yiyordu. Dozun arttırılması için ilacı aldıkta sonra 1,5 saat sonra yeek yiyerek ilacın dozunu daha da çok arttırdı. Hakikaten doktorun söylediği gibi oldu. Annemin ilaçtan etkilenmesi daha da çok arttı. Hakikaten saç diplerinden itibaren beyazlamaya başlamıştı.

Toplamda 2,5 kutu bu ilacı kullandıktan sonra doktora muayeneye gittiğimizde kararını değiştirdi. Getirmiş olduğumuz kan, idrar tahlilleri ile akciğer grafisini iyice incelediğinde olumlu bir gelişme olmadığından ilacını değişireceğini söyledi. Nasıl bir ilaç vereceksiniz diye sorduğumda ise kanser hastalarının hiç sevmediği kemoterapiye döneceğini söyledi. Bende kendisine utana sıkıla, internette yapmış olduğum araştırmalarda böbrek kanserinin kemoterapiye aşırı dirençli bir kanser olduğunu söylediğimde bana küçümseyen gözlerle baktığını söyleyebilirim.

Vermiş olduğu kemoterapi böbrek kanseri için değil, akciğer kanseri için kullanıldığını sonradan öğrendim. Daha sonra araştırmalara başladığımda şunu gördüm. Sınıflandırılmayan böbrek kanserlerinde böbrek kanseri ilacı yanında akciğer kanseri için kullanılan ilaçlarda verilebiliyormuş. Ozaman bu durum kafama yatmıştı lakin kaçınılmaz sona doğru hızla ilerlediğimizi anlıyordum. Akciğer kanseri ilacı olan kemoterapi serivenimizi de farklı bir makalede açıkladım.

 

Kategoriler
Genel

Kanser Hastalığında Akciğer Apsesi

Diğer makalelerimi okuduysanız annemin sürekli öksürüp balgam getirdiğini ve bu getirdiği balgamın çok ağır bir kokuyla geldiğini okumuşsunuzdur. Çok sonra hastalığın adının Akciğer Apsesi olduğunu öğrendikten sonra bu hastalığın tedavisi için araştırmaya başladım. Birinci derecede muhatabımız olan onkoloğumuz tam anlamıyla hastalığa bir çare bulamıyordu. Vermiş olduğu antibiyotikler işe yaramıyordu. Annem bu durumda sürekli kusuyordu.

Birgün onkoloğumuza annemin çok kustuğunu, bunun çözümü için acaba gastroenteroloji bölümünden bir doktora mı gözüksek diye sordum. Oda beni sağolsun Hacettepe’de Gastroenteroloji uzmanı bir doktora yönlendirdi. Bizde doktora gidip durumu anlattık. Oda bunun için mideye bakamız gerektiğini söyledi. Durumun aciliyetini göze alarak 2 gün sonraya randevu verdi bize. Sonrasında mideye endoskopi yaptık. Annem çok korkarak bu küçük operasyona girmişti. Daha önce iki kere olduğu bronkoskopi ile aynı olacağını düşündü ama nispeten çok daha basit bir operasyondu. Gastroenteroloji uzmanı endoskopi  yaptıktan sonra durumun mideyle pek bir alakası olmadığını, muhtemelen kanser veya akciğerdeki apseden kaynaklandığını öğrenince biraz sevindim. Kanserin mideye de bulaşmış olabileceği ihtimali bizi çok korkutuyordu.

Böbrek tümörü ameliyatından sonra onkoloji doktoru bize böbrek kanseri için akıllı ilaç vede antibiyotik kullandığı için annem git gide kötüleşmeye başlamıştı. Hacettepe’ye onkoloğa götürdüğümüzde koluna girerek götüryordum. Hatta bir keresinde yürüyemediğini gördüğümde, hastaneden tekerlekli sandalye alıp annemi banktan almaya gittiğimde bana bir bakışı var inanamazsınız. O gün o tekerlekli sandalye ile annemi taşıdığım için bana yaptığı duaların haddi hesabı yoktur. Demekki yürümekte okadar zorlanıyormuş ki, bu sıkıntısını giderdiğimden dolayı bana sonsuz minnettardı. Ama anneme hep şunu söyler, onu teselli ederdim. Anne senin bana yaptıklarının yanında benim yaptıklarım sahra çölünde bir kum tanesi değildir. Sen müsterih ol. Ben sadece evlatlık görevimi yapmaya çalışıyorum. Yapabiliyormuyum? Seni memnun edebiliyor muyum? Onuda bilemiyorum.

Onkoloğumuz annemin çöktüğünü görünce radikal bir karar aldı. Dediki artık akıllı ilacı kullanmayacaksın. Seni hastaneye yatıracağız. Bize gerekli evrakları verdikten sonra, Hacettepe Onkoloji Hastanesi’nde yatış işlemlerini yapan Şahin bey ile tanışıklığımız o anda başladı. Hastanede hemen her doktoru göz aşinalığıyla tanıyorsunuz ama zamanla hemen hepsiyle bir şekilde iletişime geçme durumunda kalıyorsunuz.

Şahin beyle konuştuğumda bana 1-2 gün içerisinde oda ayarlayabileceğini söyledi. Ben ısrarla annemin özel nedenlerinden dolayı özel oda “balgamından gelen inanılmaz koku” talep ettim. Oda bana bunun mümkün olmadığını ama elimden geleni yapmaya çalışacağını söyleyerek bana telefonunu verdi. Hastaneden cuma günü ayrıldıktan sonra cumartesi günü beni aradı ve hemen hastayı getirmem gerektiğini, çok uğraşıp size oda ayarladığını söyleyince çok sevinmiştim. Hemen annemi hazırlayıp arabaya atladığımız gibi ikinci evimiz olan Hacettepe Onkoloji Hastane’sine gittik. Doktoru bulup bize verdiği odaya yerleştik. Hacettepe’de tüm odalar iki kişilik. Bize ayarladığı odada bir hasta vardı. Biz odaya yerleştikten sonra, diğer hastayı farklı bir odayaaldırdı. Sonradan öğreniyorum ki, Hacettepe Onkoloji’de bırakın özel odayı, normal oda bile bulmak çok zormuş.

Hastanede anneme hemen tahliller, filmler, tomografiler derken damar yolundan günde 4 kez antibiyotik almaya başladık. Hastanede annemi görmeyen doktor kalmadı herhalde. Her bölümden doktorlar gelip hikayesini dinlediler benden. Sonunda doktorlar radikal bir karar alarak akciğerine bir dren açıp, akciğerde biriken iltihaplı dokuyu boşaltmak için girişimde bulundular. İnternet’te araştırdığımda böyle bir çözüm yöntemi olduğunu daha önce anneme söylemiştim. Annem’de odamıza gelen her doktora bu yöntemin uygulanmasını istediğini belirtiyordu. Sonunda anneme bu küçük operasyon uygulandı. Göğüs hizasından kolunun altından açılan bir diren yardımıyla iltihaplı doku boşaltıldı. Annemde o diren bir hafta durdu. Hergün düzenli olarak direnin ucunda bulunan torba dolduğunu gördüm.

Sonunda mutlu son oldu gibi geldi bize. Annem artık öksürmüyor, günde 3-5 kez kusmuyordu. Haftada kusması 1-2’ye düştüğünde iyileşmiş gibi geliyordu bize. Hakikaten annem sanki iyileşmişti. Herşey düzene giriyordu sanki. Böbrek tümörü ameliyatı olduğunda hastanede 8 gün kalan annem, akciğer apsesi operasyonu için hastanede tam 24 gün kalmıştık. Şimdi diyeceksiniz sen çalışan birisi olarak annenin yanında nasıl bu kadar kaldın? Bu sorunun cevabını detaylı olarak başka bir makalede açıkladım lakin kısaca burada hastanede nasıl yattığımı anlatayım.

Annemin akciğer apsesi için onkoloji hastanesine ilk yattığı günler gerçekten bir refakatçıya ihtiyacı vardı. Bende bunun için işyerinden izin alıp bir hafta sürekli yanında yattım. Açılır bir kanepede kâh anneme hizmet ederek, kâh kitap okuyarak bir haftamı doldurdum. Sonrasında öğrendim ki, refakatçı raporu diye birşey varmış. Bende bu olanaktan yararlandım. Sağolsun işyerindeki amirlerim hastalık sürecinde beni idare ettiler. İkinci hafta ağabeyim Rize’den gelip annemin yanında o kaldı. Üçüncü hafta da annem ciddi manada dirildiği için sabahları işe gidiyor, akşam iş çıkışı direk hastaneye annemin yanına gidiyordum. Doktorun annenizi hastaneye yatıracağız dediğinde çok üzülmüştüm. Nasıl yapacağız, nasıl olacak diye çok düşündüm. Ama Allah yardımını esirgemiyor. Bir yıllık hastaneler sürecinde belki yoruluyordum ama yorulduğumu hissetmiyordum.

24 günün sonunda hastaneden çıkıp sevinçli bir şekilde evimizin yolunu tuttuk. Artık annem öksürmüyor, balgam ve kötü koku gitmişti. Eskisi kadar da kusmuyordu. Biz hep şunu söylüyorduk o ana kadar. Annemiz tamam böbrek kanseri ama gördüğüm hiçbir böbrek kanseri hastası annem kadar kötü değil. Dolayısıyla annemi etkileyen temel faktör akciğerlerinde oluşan apse. Apseyi yok edebilirsek annemizin sağlığı daha iyi olacaktı. Öyle ya, hastalığın teşisinden bu yana oluşan dayanılmaz derecedeki ağrılar, bulantı, kusma, öksürük ve kötü kokulu balgam gitmişti. Ama olayın hiçte öyle olmadığını illet hastalık fazla değil 15 gün sonra gösterecekti.

Hastaneden döndüğümüzde annem, hastane yemeklerinden bunalmış; bir karadeniz kadını olarak benden muhlama yapmamı istemişti. İşin enteresanı, annem en şiddetli kusma nöbetlerinde bile yağı az olmak kaydıyla muhlama yapmamı isterdi. Miden bulandığında neden yağlı yiyecekleri tercih ediyorsun diye sorduğumda aldığım cevap şöyle oluyordu. Evladım midem sadece muhlama istiyor.

Pazartesi günü işe gittiğimde öğleden sonra annem beni aradı. Endişeli bir şekilde telefonu açtım. Öyle ya neden sebep arıyordu? Annemin beni her aramasında mutlaka ekstrem bir durumu göstermekteydi. Acaba yine ne olmuştu diye telaşlı bir şekilde telefona alo dedim. Mutlu bir ses tonuyla konuşan annemin hastalığından eser kalmamış gibiydi. Bana benim sevdiğim yemekleri yaptığını söylüyordu. Nedir onlar? Annemin Rize’den bana geldiğinde standart olarak yaptığı yemek: Kara lahana sarması, mısır ekmeği ve kara lahana haşlaması. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Mutluluğumun sebebi tabi ki annemin benim için yaptığı yemekler değildi. Mutluluğumun yegane sebebi; annemin iyileşme emareleri göstermesiydi. Ama yukarıda da söylediğim gibi bu durum fazla uzun sürmedi.

Kategoriler
Alt Slide

Böbrek Tümörü Amliyatı Sonrası Hain 15 Temmuz Darbe Girişiminde Yaşadıklarımız

Annem ameliyat olalı 15 gün geçmiş, hergün hastaneye pansuman için gidiyorduk. Annemin hastalığı dolayısıyla koşturmaca içerisinde olduğum için çok yoruluyordum. Zira annem geceleri de kustuğu için, anneme yardımcı olmak adına kalktığımdan uykusuzluk çekiyordum. Eve geldiğimde genelde 21-22 saatleri arasında yatardım. Cuma günü de aynı şekilde 15 Temmuz 2016 cuma günüde aynı şekilde sızmış bir şekilde yatmıştım. Derinden birr telefon sesiyle uyandım ama telefonu hiç açmak istemiyordum. Telefonun ısrarlı çalmasından dolayı telefonu elime aldım. İşyerinden Onur arıyordu. Hayırdır bir problem mi var diye düşünüp telefonu açtım. Onur telefonda bana darbe olduğunu söyleyince kalbim küt küt atmaya başladı. Uyanıp mantıklı bir şekilde düşünmeye başlayınca olayın vahametini sezip telefonu kapattım. Direk salona geçip televizyonu açtık. Gerçekten de darbe oluyordu. İnanamadım. Yaşım icabı daha önce hiç darbe görmemiştim. Sanki rüyadaydım.

Annem de uyumadığından ne oluyor diyerekten salona geldi. Darbe olduğunu söyleyince alık alık televizyonu izliyordum. Kafam çok karışıktı. Cumhurbaşkanı televizyonda sokağa çıkın diye beyanat verdiğinde dışarı çıkmak istedim ama çıkamadım. Nasıl çıkabilirdim ki? Annemi düşündüm. Sorun değil dışarı çıkmakta. Tamam başıma bir şey gelirse geride bir eş iki çocuk ve kanser hastalığıyla boğuşan bir anne bırakacaktım. Eşim ve çocuklarım bir şekilde hayatlarını devam ettirebilirlerdi “ben ve kardeşimde 3 ve 5 yaşlarında babamızı kaybetmiştik” lakin annem ne olacaktı?

Derin düşüncelere dalıp alık alık televizyona baktım. Bu devasa imtihandan kaldımmı geçtim mi diye düşünerek evde kalmayı seçtim. İnşallah rabbim bu konuda beni imtihana çekmez. Zira benim için büyük bir açmazdı. Zira dışarı çıkmak bir seçenek, evde kalmak bir seçenek. Ertesi gün annemi hastaneye pansumana götürmem gerekiyor. Ama dışarıda bir darbe kalkışması var. Meclise atılan bombalardan dolayı evin sarsıldığını gördüğümüzde içimden geçen derin endişeler! Madem dışarı çıkmıyorum bari dışarıda olanlara dua edeyim diyerekten, namaz kılıp dua ettim. Başka yapacak bir çare oanki psikolojime göre yoktu.

Sabaha kadar gözümü kırpmadım. Zaten sabah olunca darbe teşebbüsü çok şükür gerçekleşmedi. Lakin benim sorunum burada bitmiyordu. Şimdi annemi hastaneye pansumana nasıl götürecektim. Aradım sordum o gün hastaneye gidiş yollarının kapalı olduğunu öğrenince cumartesi günü pansumana gitmedik. Pazar günü kaldığımız yerden devam ederek pansuman yaptırmaya devam ettik.

Kategoriler
Alt Slide

Böbrek tümörü ameliyatı ve sonrasında yaşadıklarımız.

Böbrek tümörü ameliyatı için Perşembe gününe “30/06/2016” tarih aldıktan sonra, ameliyat için anestesi, kalp ve şeker bölümlerinden randevu alıp gerekli tetkikleri yapmıştım. Ama önümüzde ki Ramazan Bayramı tatilini düşünüp acaba bir aksilik çıkarmı diye düşünüyordum. Allaha şükür bir aksilik olmamıştı ve çarşamba günü annemi Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastane’sine yatırdık.

Daha önce hiç ameliyat olan bir hastanın yanında bulunmadığımızdan dolayı bu olay bizim için ilk ve meşakkatli bir işlemdi. Onun için sağolsun annemin hastalığı zarfında bizden hiç desteğini esirgemeyen dayım ve yengem İstanbul’dan gelip ameliyat öncesi ve sonrasında yanımızda kalarak bize destek oldular. Bu durumu hayatımda hiç unutamam. Zira bu tür zor durumlarda akrabaların yanımızda durması bize büyük moral desteği verdi.Ameliyat esnasında doktor bizi çağırıp bilgi verdi. Ameliyat açık bir ameliyat olduğunu, böbrek ve sinirlere sarılmış olan tümörü temizlediğini, tomografide görünmeyen ama hastayı açtığımızda gördüğümüz tümörün bağırsağada sarıldığını ve temizlendiğini söyledi. Zor ama hasta için güzel bir ameliyat olduğunu söyleyince çok sevinmiştik.

Annem ameliyattan çıktığında çok sancısı vardı. Normal şartlarda kapalı bir ameliyatta hastayı 3 gün yatırırlarken, annemi 8 gün hastanede yatırdılar. Tam 45 dikiş atıldığından annemin ayaklanıp yürümesi baya bir vakit aldı. Annemin öksürüğü çok azalmamıştı lakin balgam kokusu kaybolmuş gibiydi. Muhtemelen damar yolundan verilen antibiyotikler oral yoldan alınan antibiyotiklerden daha etkili olmuş diye düşünüyorum. Ama hastaneden çıktıktan sonra yine eski haline gelmişti.

Annem ameliyat sonrasında o dayanılmaz ağrıları Allah’a şükür gitmişti. Lakin ameliyattan kalma 45 dikişi vardı. Karnını boydan boya kestikleri için yürürken zorlanıyordu. Normal bir ameliyattan çıkan hasta iki günde bir pansumana gider gidermiş ama annemde çok problem çıktığı için hergün pansumana gidiyorduk. Tam bu esnada malum ülkenin gündemine giren hain 15 Temmuz darbe girişiminde neler yaşadığımızıda bir başka makalemde açıklayacağım.

Annem’i pansumana götürürken yolda okadar dikkatli arabayı sürüyordum ki, bir çukura gireceğim, annemin canı acıyacak diye ödüm kopuyordu. Malum Ankara asfaltları patates tarlası gibidir. Bir çukurdan kaçayım derken mutlaka sonradan gördüğünüz başka bir çukura girersiniz. O durumda annem acıyla feryat ettiği için son derece dikkatli bir şekilde hastaneye gidip geliyorduk. Her gün hastaneye gidip gelmemiz işyeri için problem teşkil etmesin diye genelde akşamları yani iş çıkışı hastaneye gidiyorduk. Annemin ameliyat dikişleri takriben bir ay sonra alındı. Sonrasında bizi en çok etkileyen balgam ve kusma işine yoğunlaştık.

Ameliyattan sonra çıkartılan parçalar patoloji için labaratuara gönderildi. Almış olduğum ön bilgiye göre takriben bir hafta içerisinde sonuçlar çıkacaktı. Lakin 10 gün geçmesine rağmen herhangi bir sonuç çıkmıyordu. Gergin ve endişeli bir bekleyişle günler geçmek bilmiyordu. Doktorun sekreterini aradığımda her zaman telefonu açmadıkları içi mecburen hergün sonuçların çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için Hacettep Hastane’sine gidiyordum.Aradan 2 hafta geçtikten sonra hastaneye gittiğimde, sekretere sonuçların çıkıp çıkmadığını sorduğumda o endişeli cevabı aldım. Evet çıktı! Sonuçları yazıcıdan çıkardıktan sonra hemen elime alıp okumaya başladım. Ama okuduğumdan tek anladığım şuydu: Kanser hücresi var ama literatürde karşılığı yok. Bizdeki şansda böyle birşey. Literatürde olmayan bir kanser türü. Hemen doktorun odasına girdim. Doktor tanımıştı beni. Sonuçları doktora verdim okuduğunda oda birşey anlamadı. Telefonla labaratuarı aradı. Patolojiyi yapanla yaptığı görüşmede sonuç şuydu: Literatürde geçen tüm boyamaları yaptım iki kere üst üste. Yinede bir sonuç çıkmadı.

Bunun üzerine doktor şunu söyledi. Ben bu durumdan birşey anlamadım. Bundan sonra annenizin onkoloğuyla görüşeceksiniz. Bu sözü duyar duymaz soluğu onkolojide aldım. Aldım ama öyle hocayla her istediğinde görüşemezsin. Sıra alman lazım. Askari 3 saat beklemen lazım vs. Bu süreçleri atlattıktan sonra doktora patoloji sonucunu verdim. Doktor okuduğunda şunu söyledi. Tamam, az rastlanan bir tümör cinsi. Sorun değil, tedaviye başlayacağız.

Kategoriler
Genel

Hacettepe Üroloji Doktorunun Yakınlığı ve Şansımızın Yağver Gitmesi

Hacettepe Onkoloji Hastanesi’nde ki doktorumuzun yönlendirmiş olduğu Doç. Dr. Sertaç Yazıcı’dan iki gün sonraya randevu aldık. Getirmiş olduğumuz evraklar ile onkoloji doktorunun vermiş olduğu tanıma istinaden annemi muayene etti. Üroloji doktoruna da annemin geçmişten konan üç böbrekli oluşunu söyledik. Ultrasyon ve tomografiyi incelediğinde şunu söyledi.

– Bu bahsettiğiniz üçüncü böbrek hiç böbreğe benzemiyor. Muhtemelen kanserli dokudur.
– Normalde ben ameliyatları kapalı bir şekilde yapıyorum ama sizde durum biraz farklı. Onun için açık bir ameliyat yapacağız.
– Lakin biz normalde ameliyatlara 1,5 ay sonraya sıra verebiliyoruz. Ama sizin aciliyetiniz olduğunuda biliyorum, hay allah ne yapsak…

Doktorun odasına ilk girdiğimizde demek Rize’lisiniz bende Rize’liyim demişti. Oradan yürüyerek birazda şansımız yaver gitti. Doktorda durumun aciliyetini sezerek, haftaya perşembe günü sizi ameliyat yapacam demesi bize dünyaları bahşetmişti. Gerçekten çok iyi bir doktordu kendisi. Allah ondan razı olsun. Bunu sadece bize karşı pozitif ayrımcılık yaptığı için söylemiyorum. Ameliyatımız ve sonrasında Sertaç beyin bulunduğu yere defalarca gittim. Doktorun hastalarıyla olan iletişiminden söylüyorum. Gerçekten çok samimi ve ilgili.

Annem ameliyat olacaktı olmasına lakin, sürekli olarak öksürüp balgam getiriyordu. Bunu gittim onkolojideki hocamıza belirttim. Oda beni Hacettepe’de göğüs uzmanı bir bayan hocaya yönlendirdi. Hocaya gidip durumu anlattık raporları inceledi ve ameliyat için olur verdi. Biran önce annemin böbrekteki ana tümöründen kurtulması gerekiyordu. Lakin öksürüğü de her geçen gün ilerliyor, doktorların vermiş olduğu antibiyotiklerde bir işe yaramıyordu.

Sonrasında ameliyat için son tetkikleri yaptırırken, yatış işlemlerini yapan doktordan rica minnet özel oda ayarladım. Ameliyat sonrasında yatacağımız odanın tek kişilik olması bizim için son derece önemliydi. Zira annem zor bir ameliyata girecek ve sürekli öksürüp balgamıda çok kötü koktuğu için diğer hastalarıda rahatsız etmek istemiyorduk. Allahtan şansımız yaver gitti ve hastanede özel oda boşaldığından özel odayı bize verdiler.

Böbrek tümörü ameliyatı ve sonrasında yaşadıklarımız.